Sene 1992. Ablam da ben de okullu olduğumuz ve kızkardeşim de küçük olduğu için annem, İstanbul'da bizimle ilgilenirken, babam Cardiff'te "visiting professor" olarak görev yapıyor. Yaz tatilinin başlamasıyla beraber, ma-aile babamın yanına gidiyoruz, yazı geçirmek üzere.
Annemle beraber hergün bir keşif halindeyiz. Orada burada dolaşıyoruz. Dışarıda yemek yemiyoruz (neyin çinde ne olduğu belli değil çünkü!). Birgün yine bu keşiflerden birinde, o zaman henüz Türkiye'de olmayan bir İngiliz markası olan "Marks and Spencer"a giriyoruz. Çocuk bölümünde çizgifilm açık. Ben de raflardan birini sandalye belleyip oturuyorum. Annem de beni ablama emanet edip, başka bir şey bakmak üzere ayrılıyor. Çizgifilm 2 dk sonra bitiyor ve başa dönüyor. Sıkılıyorum. Sağıma bakıyorum kimse yok, soluma bakıyorum kimse yok! Ayağa kalkıp katta dört dönüyorum; kimse yok! Eyvah, annemler beni unutup gittiler! (Fazla Evde Tek Başına filmi izlememek lazım)
Annemler eve gitmiş olmalılar. Hemen çıkıp eve gitmeliyim. Trafik tersine akıyor, unutma. Işıklarda bekle. Ve evet eve geldim. Ağlıyorum. Kapı komşumuz olan Brezilyalı kadın beni görüyor. Yanıma geliyor. "Mom.. Mom..." diye ağlıyorum. Kadın durumu hemen çözüyor. Parmaklarıyla yürüyen adam taklidi yapıyor ve saati gösteriyor. Kısacası, biraz bekle, annen çıkıp gelecektir diyor. Brezilyalı kadının oğlu da yanıma oturuyor. Kadın soruyor "water?" Nooo, nooo.. diyorum. Sonra vazgeçiyorum, aslında çok da susadım. Tam yes diyecekken kadın "Biscuits?" diye soruyor. Bisküvi istediğimi zannedip önüme getiriveriyor. Yiyorum, ağlıyorum. Annem beni nasıl unutur? Derken annem yüzünde görüp görebileceğim en büyük telaş ifadesiyle holde beliriyor. Bana sarılıyor. Kızacağını zannediyorum ama sadece sarılıyor. Brezilyalı komşumuz annemin eteğinin ucunu tutup elime veriyor. Bana aslında anneni asla bırakma diyor.
Benim yokluğumda annem defalarca kez anons yaptırmış M&S'da. İngilizce anons geçmişler, müşteri ve çalışanlardan gören olursa diye. Sonra Türkçe anons geçmişler, ben duyarsam diye.
***
Sene 2013. Bir kongre sebebiyle Lizbon'dayız. Ürdünlü arkadaşlarımızla buluşup ailecek (Nikita - B. ve ben) bir akşam yemeği yeme planları yapıyoruz. Arkadaş, H&M'den birşeyler bakmak istediğini söylüyor Ürdün'de bıraktığı çocukları için. Giriyoruz mağazaya. Benim baktığım eşyalar rafların arasında bir standın üzerine konmuş. Standın altında da çocuk ayakkabıları. B. ayakkabılara bayılır. Ayağındaki terlikleri çıkarıp onları denemeye çalışıyor. Çok eğleniyor.
Ben de 12-18 ay aralığında eşofman altı bakıyorum ona. Ay aralığını bulamayınca standın arkasına geçiyorum, Nikita geliyor o sırada. El sallıyorum. "B. nerede?" diyor. Standın önünü işaret ederek "orada" diyorum. "Hayır yok" diyor ve beynimden aşağıya kaynar sular akıyor. İlk aklıma gelen çocuğumun kaçırılmış olması. Lizbon'da hem de! Bağırmaya başlıyorum "B. nerdesin?" diye. Kattaki herkes telaşlanıyor. Herkes B.'yi aramaya başlıyor. Rafların arasına giremiyorum, açıklıktan geçer ve göremezsem diye. Paralize olmuş gibi kalıyorum. İnsanlar gelip soruyorlar, neredeydi ne giyiyordu vs diye. Kızımın üstünde ne olduğunu düşünüyorum, terlemişti, değiştirmiştim... Buradaydı, 10 saniye sürmedi standın arkasına geçmem diyorum. Eğilip bakıyorum standın altına. B. orada. Benimle oyun oynuyor! Sessizce, standın duvarla birleşen köşesindeki oyuğa girmiş, elinde de ayakkabıyı tutup kıkırdıyor.
Totalde bir dakikayı geçmeyen bu olayla beraber 5 yaş birden yaşlanıyorum. Kaybolduğum 15 dakika içerisinde annemin nasıl hissettiğini düşünemiyorum bile.
Annemle beraber hergün bir keşif halindeyiz. Orada burada dolaşıyoruz. Dışarıda yemek yemiyoruz (neyin çinde ne olduğu belli değil çünkü!). Birgün yine bu keşiflerden birinde, o zaman henüz Türkiye'de olmayan bir İngiliz markası olan "Marks and Spencer"a giriyoruz. Çocuk bölümünde çizgifilm açık. Ben de raflardan birini sandalye belleyip oturuyorum. Annem de beni ablama emanet edip, başka bir şey bakmak üzere ayrılıyor. Çizgifilm 2 dk sonra bitiyor ve başa dönüyor. Sıkılıyorum. Sağıma bakıyorum kimse yok, soluma bakıyorum kimse yok! Ayağa kalkıp katta dört dönüyorum; kimse yok! Eyvah, annemler beni unutup gittiler! (Fazla Evde Tek Başına filmi izlememek lazım)
Annemler eve gitmiş olmalılar. Hemen çıkıp eve gitmeliyim. Trafik tersine akıyor, unutma. Işıklarda bekle. Ve evet eve geldim. Ağlıyorum. Kapı komşumuz olan Brezilyalı kadın beni görüyor. Yanıma geliyor. "Mom.. Mom..." diye ağlıyorum. Kadın durumu hemen çözüyor. Parmaklarıyla yürüyen adam taklidi yapıyor ve saati gösteriyor. Kısacası, biraz bekle, annen çıkıp gelecektir diyor. Brezilyalı kadının oğlu da yanıma oturuyor. Kadın soruyor "water?" Nooo, nooo.. diyorum. Sonra vazgeçiyorum, aslında çok da susadım. Tam yes diyecekken kadın "Biscuits?" diye soruyor. Bisküvi istediğimi zannedip önüme getiriveriyor. Yiyorum, ağlıyorum. Annem beni nasıl unutur? Derken annem yüzünde görüp görebileceğim en büyük telaş ifadesiyle holde beliriyor. Bana sarılıyor. Kızacağını zannediyorum ama sadece sarılıyor. Brezilyalı komşumuz annemin eteğinin ucunu tutup elime veriyor. Bana aslında anneni asla bırakma diyor.
Benim yokluğumda annem defalarca kez anons yaptırmış M&S'da. İngilizce anons geçmişler, müşteri ve çalışanlardan gören olursa diye. Sonra Türkçe anons geçmişler, ben duyarsam diye.
***
Sene 2013. Bir kongre sebebiyle Lizbon'dayız. Ürdünlü arkadaşlarımızla buluşup ailecek (Nikita - B. ve ben) bir akşam yemeği yeme planları yapıyoruz. Arkadaş, H&M'den birşeyler bakmak istediğini söylüyor Ürdün'de bıraktığı çocukları için. Giriyoruz mağazaya. Benim baktığım eşyalar rafların arasında bir standın üzerine konmuş. Standın altında da çocuk ayakkabıları. B. ayakkabılara bayılır. Ayağındaki terlikleri çıkarıp onları denemeye çalışıyor. Çok eğleniyor.
Ben de 12-18 ay aralığında eşofman altı bakıyorum ona. Ay aralığını bulamayınca standın arkasına geçiyorum, Nikita geliyor o sırada. El sallıyorum. "B. nerede?" diyor. Standın önünü işaret ederek "orada" diyorum. "Hayır yok" diyor ve beynimden aşağıya kaynar sular akıyor. İlk aklıma gelen çocuğumun kaçırılmış olması. Lizbon'da hem de! Bağırmaya başlıyorum "B. nerdesin?" diye. Kattaki herkes telaşlanıyor. Herkes B.'yi aramaya başlıyor. Rafların arasına giremiyorum, açıklıktan geçer ve göremezsem diye. Paralize olmuş gibi kalıyorum. İnsanlar gelip soruyorlar, neredeydi ne giyiyordu vs diye. Kızımın üstünde ne olduğunu düşünüyorum, terlemişti, değiştirmiştim... Buradaydı, 10 saniye sürmedi standın arkasına geçmem diyorum. Eğilip bakıyorum standın altına. B. orada. Benimle oyun oynuyor! Sessizce, standın duvarla birleşen köşesindeki oyuğa girmiş, elinde de ayakkabıyı tutup kıkırdıyor.
Totalde bir dakikayı geçmeyen bu olayla beraber 5 yaş birden yaşlanıyorum. Kaybolduğum 15 dakika içerisinde annemin nasıl hissettiğini düşünemiyorum bile.
0 Yorum:
Yorum Gönder