Pages

30 Mayıs 2010

300510

Geçenlerde Londra'da 1001 inventions -muslim heritage in our world- sergisindeydim. Sergi güzel hoştu da, türklerden bir mimar sinan vardı bir de "iznik" çinisi. Bir türk olarak değil de bir kütahyalı olarak bozuldum bu duruma ya, neyse.

Serginin sonunda elimizde bir hatıra olsun diye kahve makinasından 1001 inventions oyun kartı almak için bozukluk aramaya başladım.


Bozukluk ararken gene bozuldum.

Amerikan değilim. Ingiltere doğumlu suriyeliden, ingiltere doğumlu galliden sonra ingiltere doğumlu türkçe bilen bir pakistanlı da "amerikan mısın?" dedi. Hayır brotha. Sadece iki fiver'ın var mı diye sordum.

Ha bir de, her ne kadar beşlikleri çıkmasa da sisterlarına yardım etmeye çalışan entari üstü deri ceketli brotherlara da teşekkürler ... Canınız sağolsun.

Sisterınız size kurban olsun!

27 Mayıs 2010

270510


"If further complaints are received, the matter will be referred to your university, which may jeopardize your degree."

15 Mayıs 2010

150510

Bu benim dairedeki yarım akıllılarla alakalı daha fazla post girmek istemiyordum aslen. Zira yeterince tanıyorsunuz. Sabbaha kadar dans, müzik, booze...

Perşembeyi cumaya bağlayan akşamda, gecenin önemini kutlamak amacıyla gene müziğin sesi tam gaz. Ben de söylemesi ayıp Hilton'dan yemekten gelmişim. Mide şişik, şöyle güzel bir uyku çekmek istemekte gönül...

Saat 01.00 gibi bilgisayarı kapatıp yatayım dedim ama hemen yan taraftaki ortak alandan gelen müzik sesi beynimle halvet olmakta. Hatta masamda duvara yaslanmış duran tepsi basstan dolayı hareket ediyor. Kalktım gittim mutfağa, yan tarafta olduğumu unutmamalarını söyledim. Özür dileyip sesi kıstılar.

Tabi ki ses gene açılmaya devam etti ve 04.00'te Rihanna'nın "Is you big enough?" sözleriyle yataktan kalkaraktan bir gaz gene mutfağa gittim. Dedim guys, uyumam gerek. Saat 04.00. Lütfen şu müziğin sesini kısın. Çocuklardan biri gene özür diledi ve "bizim suçumuz değil" dedi. Ben bu sırada "kimin suçu olduğu çok kıçımdaydı" modunda odama girmiştim bile. Derken tiplerden teki bağırmaya başladı: (simültane tercüme edecem)

- Who's fault is it? (Kimin suçu lan!) She's a fucking muslim! ( *koduğumun müslümanı!)
They and their mosques... They come to Britain... (Onlar ve camileri.. Bir tanecik Britanyamızı işgal ediyorlar!) Yet they find the guts to tell us to turn the music down!" (Sonra da bize müziğin sesini kısmamız için emir verme cesaretini kendilerinde buluyorlar!)

Neyse bir maceramız daha böyle biter. Sabaha hepsi mutfakta sızmış oldukları için Fatıma aç ve uykusuz okula gider... İşler ters gider... Bla bla... Bu da ayrı blog konusu.

13 Mayıs 2010

130510


Eh bu da bir alternatif tabi...
Bence şair burada hamilelere gönderme yapıyor; siz dokuz ay karnınızda taşırsanız ben de dokuz aylıkken arkamda taşırım diye. Hoş, çocuk dokuz aylıktan büyük gibi duruyor. Yine de dişlerini saymadan kesin birşey söyleyemeyeceğim.

11 Mayıs 2010

110510

Mart ayı kedilerin, mayıs ayı da kuğuların üreme dönemiymiş... Bu kadar hayvanlar alemi bilgisi benim şehirli bünyeye fazla geldi. Sincapların şarkı söyleyemediğini öğrendiğimden bu yana daha bir ay geçmemişti halbuki.

*estirigonyak. balabalabalaa.*

09 Mayıs 2010

090510

Hemen her evin bir bahçesi olunca, bu adamlarda da bahçe bakımı gibi bir çılgınlık oluyor. Hatta bizim BİM mukabilindeki LIDL'da patates bulamadığın dönemde bile tohum, toprak, gübre bulabilmek mümkün.
Tamam, lale daha bir hoş duruyor ama İstanbul'da lale festivali varsa burada da "daffodil"(narcissus) festivali var. Ve evet, bu adamlar illa söylenmesi zor bir çiçek seçmek zorundalar!

Herneyse. Adamların festivalden anladıkları, her bir sponsorun bir demet daffodil dikmesi ve koca Bute Park'ın yarısının bahçecilikle alakalı eşyaların satıldığı kocaman bir markete dönüşmesi... Hatta yaşlı tintin teyzeler aldıkları boylarından büyük bitkileri taşımak için golf arabalarıyla geziyorlardı parkın içinde ki görülmeye değer!

Festival dönemi bizimkilerden farksız. Heryer daffodil maketleri, afişleri, bayrakları dolu. Bütün bakkallarda gerek saksıda gerek bukette satılıyor. Neden daffodil derseniz, Gallerin üç sembolü var temelde; Ejderha, Pırasa ve Daffodil. Merak etmeyin bu üç kelimeyi kullanarak bir kompozisyon yazmanızı istemeyeceğim. Ben de zaten hala aradaki bağlantıyı kurabilmiş değilim. Hadi bitkiyi ejderhayı anladım da...

...bir yerin sembolü nasıl pırasa olabilir yahu?

07 Mayıs 2010

070510



Geçenlerde yanımdan geçen bir kamyonunun arkasında öyle bir yazı gördüm ki temel fıkralarını aratır cinsten...

"No tools stored in this vehicle over night" (Türkçesi; buraya hazine gömülü değil...)

Bir de buralarda devam etmekte olan bir seçim süreci varmış sanırım. Sanırım diyorum çünkü her seçim döneminde etrafta okuma bayramı şenliği modunda sokaklar görmeye alışmış bünye pekbirşey görememeyi yadırgıyor. Tek tük evlerin bahçesinde şekil 1-a'da gördüğünüz direklere rastlayabiliyorsunuz.

Hatta ben bu direkleri, daha önceden satılık/kiralık ilanları zannederek esgeçmese ve o gece gerçeğin idrakına varıp fotoğraf çekmekle uğraşmasaydım, galli götü göremeyecektim.

Kısfmet.

not: an itibariyle "sandıkların açılması" hala devam ediyor.

05 Mayıs 2010

050510

Sonunda bu da oldu...

Balkabağına dönüşmeme dakikalar kala, bu kadar saat okulda nasıl kaldığımı hesaplayarak bir yandan da koşar adım yurttaki odama varmaya çalışıyordum. Hava da buz gibi.

Tam yurdun sınırlarına girdim ki yanımdan bir taksi geçerek 25 metre öteme parketti. Taksinin arka kapılar açıldı ama çıkan yok. Yavaşladım. Bakıyorum ne olacak diye. Taksiden dışarı resmen bir sağa bir sola sallanan iki adet tiineyc kız indi. Kapıyı kapatmaları ne kadar sürdü hatırlayamıyorum. Belki de şoför inip kapatmıştır. Bilemeyeceğim. Çünkü o sırada gözüme ışık giriyordu. Gece aydınlatması, kaldırımın kenarında kusmakla meşgul olan kızların çıplak götlerinden suratıma yansıyordu. Anlayacağınız üzre kızlar ya altlarına birşey giymeden çıkmışlardı ya da o akşam gittikleri barın sahibi, yarın çöplerle beraber bu kızların kıyafetlerini dışarı çıkaracaktı.

Edinburgh'daki parti otobüsünün camına peynir beyazı götünü (çok sevdiğim bir peynir türünü, bu adamların güney kısımlarıyla aynı cümlede kullandığım için mazur görünüz) yapıştıran iskoçlar, swansea'de meydanda tangalarıyla şov yapan ingilizlerden sonra sonunda bir galli götü de görmüş oldum.

Not: hepsi birbirine benziyor.