Pages

25 Ağustos 2005

240805

Fotografta onumun arkamin sagimin solumun sobe! olmasina aldanmayin. Birkac dakika icinde, onume kocaman uc adam, yanima iki ey turk genci ve arkama da surekli telefonla konusan, "selahaddin, eyup ve bisiy bisiy" isimli üc cocugun babasi bir adam oturdu.
Daha one göz atacak olursak, beyaz peynir kivaminda ingilizler ve biralari ve daha cok biralari ve en cok biralari. "Dizilin!" diye komut verseniz, dönüslerde birbirlerine carpmasin diye kol boyu mesafede durmak zorunda birakacak gobekleri... Bu arada Kimi mi yoksa Fernando mu daha yakisikli diye muhabbete girismis hanimkizlarimiz da mevcutlar, sesleri duyulabilecek mesafede. "Kimi'nin gozleri cok guzel, Fernando kaşlarini alsa aslinda..." Neyse, cahilliklerine veriyoruz, zira herkes bilir ki Alonso'nun cizgi tutturma kabiliyeti tamamen kaşlarindaki killarin dengeyi saglamasindan kaynaklaniyor. Zaten sadece bu sebeple bile, Kimi'nin daha iyi bir pilot oldugunu soyleyebiliriz. Onun yardimci kaşlari yok. Hatta ayni ornek uzre Fernando'nun, benim kayip erkek kardesim oldugunu da öne atabilirim. Fatima da ispanyol ismi degil mi?
Bir hikaye de boyle Finnish'e vardi. Buradan gotik abilerimin hepsini, 8nci viraj kivrakliginda, pistin sicaklik derecesinde, suyu bitmis pilot, sag arka lastigi patlamis araba gibi sarmaliyorum. Bir anda tureyen "formula-1'i astim ben" grubunu daha onceden farketseydim, tasinirken attigim onca f-1 dergisini bagislardim diyorum bir de.
Son olarak; "Briatore! Discover us too..!"*
* briatore, bizi de kesfet.*

23 Ağustos 2005

220805

FINALLY (F-1)NALLY!

20 Ağustos 2005

190805

Bir sure yokum.
Beni arayanlar buradan bulabilirler.

Kafamda kirmizi kasketim, altimda kirmizi pantolonumla savulun diyorum simdiden. Sabah, safak soker sokmez yola koyulmayi planliyorum. Belki ucuncu ve dorduncu isinma turlarini goremeyebilirim evet ama en azindan buyuk yaris oncesi yerime oturup, stratejik baskis acilari gelistirebilirim. DC'nin kosebend cenesi icin bircok insani devirebilirim mesela.

Yumusak yagmur lastiklerini hazir tutun, bol oluklu olsun. Sekiz senenin ozlemiyle geliyorum. Aglayabilirim.

14 Ağustos 2005

140805

sonra;
iste sabah bir kalktim; basim dönüyor! basucumda bir "yapilacaklar listesi". yok yaa, tatile inandigimdan falan degil, ama yine de insana koyuyor "program" denilen sey.
korkarim;
artik öglen 3te uyanmak yok. sabah 6da uyumak da yok artik. "calisiyorum" ayagina yatip asagidan seslenen kimseyi duya duya kandirmak da. sonra, iste uyutacagini bile bile ayran da icilmez artik. süt ürünleri de yok. ha bir de artik "acaba bir program yapsam da otursam bakalim nasil olacak" diye düsünmek de yok, öyle, teskere bekleyen asker modunda.
aksama dogru,
birkac arkadasla bulustum. pek iyi hissetmiyordum, bademciklerim de sismisti. hayal meyal ictigim seyin tadini animsiyorum. gece pc'nin basinda downloadlarla ugrasiyordum. sonra, iste sabah bir kalktim; basim dönüyor.
iyi
yasardim aslinda ("rutin" dediklerimi hesaba katmazsaniz)

bu nasil karsilastirma yahu! tatil nerede, cay demlemek...
söyle bakalim, nefis bir cay demlemenin püf noktasi nedir?

(sabri kalic der ki; all i say here is a damn pack o'lies)

08 Ağustos 2005

080805

bütünleme stresi aslinda bircok seye benziyordu. ama bircoklariyla da uzaktan yakindan alakasi yoktu.

masaya oturdugum zaman kendimi daha gerekli seyler dusunurken buluyordum. mesela diyordum, altinci bir parmagim olsaydi neye benzerdi? hipopotamlarin solunum sistemi ne kadar komplikeydi? kurbagayi öpüp prense dönüstürme fikri ilk kimden cikmisti? sonra ayaga kalkiyordum. gidip yuzumu yikayip, dislerimi fircaliyordum. oturup devam ediyordum calismaya. milletin önkoluna igneyle delikler acip 15 snde bir, filtre kagidiyle silip kanama zamanini ölcüyordum. uyuyordum. uyaniyordum. yuzumu yikayip dislerimi fircaliyordum.

ust kata ciktim.
ablama anlattim.
dedim ben sanirim strese girdim. aslinda tam olarak oraya gitme sebebim bu degildi. burnumun ustunde bir aydir ben misali duran siyah sey yok olmustu. onu gostermeye gitmistim. sonra oraya ne icin gittigimi unutup oturup aklima ilk gelen seyden bahsettim. butunlemeler kolay olur dedi. aliskanlik yapmaz umarim diye de ekledi. bunlari soylemesi iki saat surdu. sonra mikrop calismaya gitti. ben de yatagima gittim.

hala aklima ilginc sorular geliyordu, mesela neden basucumdaki saat elektrikler gidince tamamen fonksiyonsuzlasiyordu? neden elektrikler kesiliyordu? bu sene bana neden iki cift mor inekli terlik, bir adet inekli kupa ve inekli carsaf hediye edilmisti?

bu sirada hastanin eritrositlerini mikroskobik inceleme altina almistim. saydigimi söylememe gerek yok. hipokromatik mikrositik anemik bir hastaya demir verirken buldum kendimi. bir yandan masanin ustunde duran pizza hut promosyon leafletini de incelemekteydim. kendime akdeniz usülü pizza ismarlamaya karar verdim ama telefon asagi kattaydi ve gidemeyecegimi düsünüp vazgectim.

iste, bu kadar dolu dolu yasiyordum.
sonra birden bire olaganustu birsey oldu. ve tum hayatim degisti. slim-shaper reklamlarinda 15 kilo veren hatunlar gibi yasamimda yeni bir sayfa ve koca bir dolap dolusu "atilacak kiyafet" olustu. pekcok kere oturup önemli sorular düsünmemin, ders calismamin ve tabii ki dislerimi fircalamanin sonucunda...
pft.
kimi kandiriyorum?
tabii ki hicbirsey olmadi.

sadece koltukaltimi gidiklayip guluyorum.
gidiklanmak bir kas defektiymis. mesela.

bu arada; zifirin son sayisi bugun avrupayla ayni anda vizyonda. ister soldaki frame'den mutfakta neler oluyor'a tikla, istersen buraya. evet taam burasi. aslen burasi da olabilir. bilmiyorum.

06 Ağustos 2005

050805

Düsünün ki bir tropikal adaya düstünüz. Günlerdir bogazinizdan gecen tek sey "hindistan cevizi". Ve derken gökten bir derin dondurucu düsüyor. Icinden de "hindistan cevizli dondurma" cikiyor. Bu durumda ne yaparsiniz? Üzgünüm, ben hayali bir gitar alip air-solo atmam. Ellerimi havaya kaldirip "Tanrim! Tanrim! N'aptim ben?" derim.

Gecenlerde yolda durdurup Millward Brown temsilciliginde yine bir dizi ankete tâbi oldum. Onlar beni seviyor. Ayni adamlarin bu sene icinde ikinci kere rahatsiz edisleri. Sorun degil. Vakit öldürüyordum zaten. Bana, eline bebek corabi gecirip, memesini oksayarak "anne güzel, anne cici ama anne sütü bittii..!" diyen hikmetine henüz sir erdiremedigim reklamlari izlettirmeselerdi kesinlikle daha mutlu olurdum. Tabi, o kadar coffee-mate reklamindan sonra, elime kahve verip, merdivenlerde bana "mate" olmalari da gerekirdi degil mi?

Yakin zamanda elime bir taramali tufek alip turk telekomu basmaya gidecegim ayrica. Bu hususta "mate" aramiyorum kendime. Ben bizzat kendim gidip cozecegim meseleyi. Bu hafta yaptigim 11nci aramada bana hala "sizi bilmemne servisimize baglayacagiz" ve daha da hosu "ariza kaydinizi aldik, en kisa sure icerisinde halledecegiz" diyen tum personeli, önce bacaklarina bacaklarina dogru kursunlar sikarken ben, omuz omuza sirtaki yapar pozisyonda görmek, akabinde "en kisa sure icerisinde halletmek" istiyorum. Bilmeyenler icin sorunumu söyle özetleyeyim;

"sor... (hattan düstünüz)
..unu... (hattan düstünüz)
..mu... (hattan düstünüz)
...mmumgh...!"

Simdi portakal soslu ördegimi yiyecegim. Agzimi sapirdatirken 444 0 375'i arayip "buyrun ben iseyaramazcan, nasil yardimci olabilirim" le görüsecegim. Siz bu arada tropik adada "hindistan cevizli sütlü dondurma" yiyin, üzgünüz anne sütü bitti.

01 Ağustos 2005

010805

"green light is a permission
yellow light is a decoration
red light is just a suggestion"