Pages

28 Şubat 2005

270205

iki gün önceki temennilerimin kabul edilmedigini, ameliyatin ertesi sabahi, aynada gördügüm ikinci "yanak" ile farkettim. ektopik bir yanak... cenemde.

evet sisti.

ve sevimli gözüküyor.

26 Şubat 2005

250205

2 sabah önce müthis bir dis agrisiyla uyanip, erkenden okula gidip, tedavi katina ugradim. sorun cürümeye baslamis bir dis olmaliydi. hemen röntgenini aldik o bölgenin. derken 20 yasinda oldugumu kanitlayan bir 20lik yas disinin, alt 7 numarali disime baski yaptigini gorduk.

boyle sans eseri ortaya cikan disi gösteren radyografimla, sınıfa indigimde, hoca dersten cikiyordu. hoca, radyoloji profesoruydu. anlattim durumu, gösterdim röntgeni. bana cerrahiden "yasar abi"yi bulmami soyledi.

cerrahide bir yasar "abi" yoktu tabii ki. bir yasar "bey" vardi. "profesor" olan... hiyerarsik dengeyi bozmamak adina asistanlardan birine gittim. bugüne randevu verdi.

---

12:00'de cerrahideydim.
ögle yemegi yemek istedigini soyleyen asistan, bana da cikolata yememi önererek, 12:30 icin randevu verdi. kitkatim (ki christmas pudding flavoured degil, gayet sade bir kitkatti) midemde olmak suretiyle 12:30 da yeniden arzu edilen yerdeydim.

ameliyati cok merak ediyordum. ve biliyordum ki, eger komplikasyonlari daha fazla ögrenecek olursam, girmemeyi düsünebilirdim. zira, ameliyattan 2 ders evvel, dental anestezide "enjeksiyon hatalari"ni göstermislerdi. görmede bulaniklik, dil uyusmasi, burun kanamasi vs'yi de okuyunca hafiften "yusuf yusuf" diyesim gelmisti.

asistanlarin "ben yapicam, hayir ben yapicam" diye birbirleriyle ameliyat konusunda kavgaya tutusmalari sonucu, klinikte bulunan 6 asistandan 4'ü ameliyata istirak etmeye karar verdiler.

kabul etmem gerekiyor ki, suratimi dezenfekte etmek icin kipkirmizi baticon'la boyayip, kafama da beyaz "şirinler" bonesi gecirdiklerinde, tek eksik seyin plastik bir palyaco burnu oldugunu dusundum. fotografimi da cekecektim ama bir sonraki ameliyata artik.

ameliyat biraz uzun sürdü. 25-30 dk kadar. takip edilen sira söyleydi;
  1. yanak (x1) ve dil (x2) anestezisi
  2. yanagin ekartasyonu
  3. bistüri ile dis etinin yarilmasi ve ayrilmasi
  4. frez ile cene kemiginin kürete edilmesi
  5. disin elevatörle cekilmesi
  6. o anda farkedilen kistik bir olusumun (amelom) cikartilmasi
  7. cene kemiginin sikistirilmasi
  8. disetine dikis atilmasi (x5)
  9. tamponaj

bu asamadan sonra, antibiyotigim, agri kesicim ve elbetteki gargaramla birlikte eczanenin, oradan da evin yolunu tuttum. ancak, kan kaybi, okul-ev arasi uzakligin 1,5 saat olmasi ve elimdeki buz torbasinin erimeye baslamasi gibi sebeplerden ötürü, eve geldigimde tansiyonum fazlaca düsüktü. bu da yetmezmis gibi, ac karina agri kesici aldim ve agri kesici alininca yapilmamasi gereken birkac seyden birini yaptim; uyudum.

siz bu satirlari okudugunuzda ben baska diyarlarda felan olmayacagim. bedenime hayran kalmama sebebiyet veren bir dirayet ile hala sapasaglamim. bir de pogaca yedim. kanama ara ara devam ediyor ama zamaninda uyguladigim buz tamponu sayesinde su anda gözle görülür bir sisme yok. umarim olmaz.

cünkü pazartesiye hasta bakmayi planliyorum ve sis bir yanak hic de hos degil. yaniliyor muyum?

23 Şubat 2005

220205

once merdivenleri iniyorsun.
dolabina gidiyorsun. esyalarini koyuyorsun. dolaptan cantani cikarip, icinden pecete aliyorsun. biraz burusmuslar. ezilmisler dipte.
cantayi geri koyuyorsun dolaba.
merdivenleri cikiyorsun. tuvalete giriyorsun.
bastan ücüncü, sondan birinci tuvalete giriyorsun. klozet kapagini kapatiyorsun. kapagin ustune bir ayagini koyuyorsun. sonra ötekini. iki ayagin birden duzlemle birlesince cömeliyorsun. üzerinde önlügün.
agliyorsun.
10 dk geciyor.
ses cikarmiyorsun.
ses cikmiyor.
sifonu cekiyorsun.
cikiyorsun.

sifonu cekince gitmeyip tuvaleti tikayan bir cöp gibi, banyoda bileklerine kadar suya batmana sebep olan sac yumaklari gibi, isirilmadan yutulmaya calisilan bir dilim biftek gibi, yagmur yaginca tasan foseptikler gibi, biraz bu gibi, biraz su gibi, biraz ortada su sisesi gibi.

soylemesi zor gibi.

kisisel algilamayin.

21 Şubat 2005

200205

5 senelik kalkinma planimi yatirdim yataga.
hayallerimi de serdim ustune.
ayaklari acikta kaldi.
örtmüyor örtmüyor.

20 Şubat 2005

190205

hasta ariyorum.

cok komik.

kronik hasta olan bir toplumuz halbuki. ssk'lar saglik bakanligi'na devredilse de, ilaclarini anlasmali eczanelerden külliyen alabilecek olsalar da, hastalar hala uzun uzun kuyruklar olusturuyorlar.

agir agir kagnilar gider.

her dönemden 30'ar kisi olmak üzre 3 dönem birden klinikte köprü insa etme cabalarina girerlerse, ideal bir hasta bulma olasiligi da o denli duser. ideal hasta; agiz hijyeni tam, dolgulari yapilmis, sadece estetik sebeplerle kopru yaptirmak isteyen, ekonomik durumu nispeten iyi kisiye deniyor.

iste bu durumda, maalesef hastalarinizi elimine etmek durumunda kaliyorsunuz. kiminin oral hijyeni kötü... kiminini cürükleri var... kimi köprü yaptirmaktan korkuyor, cunku destek disleri "kesiyormusuz". kesmek dediklerinin, 1 mm capinda bur'lerle disten destek alarak, kopru ayagi olusturmak amaciyla kaplama yapilmasi icin yeterli yer acilmasi oldugunu bilselerdi bu kadar tedirgin konusurlar miydi acaba? butun sartlara uyup, ekonomik imkansizliklarindan dolayi yaptirmak istemeyenler var bir de. bu grup el altinda tuttugumuz grup. bu hafta da hasta bulamazsam, birilerinin masraflarini karsilayacagim. parayla hasta tutmak fazla "garip" geliyor kulaga, degil mi?



blog'umu takip edenler
buraya mum diksin. bir blogosphere soz konusuymus. katilmak isteyen olur belki diye link'ini veriyorum. franz ferdinand dinliyorum.

yalcin'a not: filmin ismini soylemedin. :)

16 Şubat 2005

150205

ayin 14'ünde pek bir sevgi doluydum.
sevgi yumagi seklinde evime dogru ilerlerken, akbilimden "du-diii-dit" sesinin gelmesini istemedigimden -ki manzaraya aykiri bulundu- bir akbil dolum gisesine yöneldim.

aslinda ilk hedefim besiktas'takiydi. ancak tek gise calisiyordu, besiktas fazla doluydu, sira ars-i ala'ya uzaniyordu vesaire vesaire. "neyse" diyip üsküdar'a gectim. burasi nispeten bostu. yerlerde sular vardi, cunku karlar erimisti, ayagimdaki 36 numara spor ayakkabilarim "kalpcik kalpcik" diye ses cikariyordu her adimimda. iste oylesine sevgi kelebegiydim.

üsküdar'daki akbil gisesinde bir yandan ic cebimden 10 ytl cikarmaya ugrasir, bir yandan akbilimi hangi cebime koydugumu hatirlamaya calisirken, önümdeki kadina sira gelmis ve kendisi, memura; "on milyon!" demisti. memur, 2-3 tusa basip akbili geri verirken, aklima sesle komut alan bazi aletler geldi. "ne kaba!" diye gecirdim icimden, kadina bakarak. "sanki bir makinayla konusuyor".

---

sevgi kelebegi uca suzule memura akbilini uzatir, parayi da uzatir ve soyle der;
"iyi günler. 10 milyon yükleyebilir misiniz acaba?"
memur da ona soyle cevap verir;
"ha?"
...
"on milyon!"

---

arkadaki bosluklara dogru ilerleyelim beyler.

09 Şubat 2005

080205

etraf oldukca bos.
insanlar yoklar. sanirim sabahin erken bir saati.
en guzel pancake'ler burada yapilirmis. öyle diyor ablam.
ilerliyoruz. sokaklar birbirine benziyor. kösede bir pastaneye giriyoruz. vitrin cok guzel. waffle'lar kiskansin diyip oturuyoruz bos bir yere.
yanimiz doluyor. onumuz arkamiz heryerimiz sobe.
"bir cilekli, bir kestaneli, bir muzlu pancake"
bunlar uzerine surulenler.
daha mentollu, naneli, cikolatali cesitleri de var.
bir de ıspanaklı börek istiyorum. sabah sabah tuzlu birseyler de lazim.
ablamla konusurken disarida bir kurt beliriyor. elimdeki gazeteyle kovalamaya calisiyorum kurtu. iceri gelmesin istiyorum. pastane, evin odalarindan biri. holden devam edince bir ev var.
ev benim evim. banyoda kardesim var. kurt girmemeli.
ama iceriye daliyor.
sonra tum yer sallanmaya basliyor. ben disari cikiyorum. kurt disari cikiyor. yere yigiliyor. kardesime dönüsüyor. öpüyorum alnindan.
elimden tutup cekistiriyorlar beni. "bu kare icinde dur" diyorlar.
neden?
karenin icindeyken kimse sana yaklasamaz.
kimse? kim...?
yanimda birileri gunesleniyor.
hava cok sicak degil. uzerinde bulundugum kareyi kapsayan platform siddetlice sallaniyor. guneslenen kisi ise karsisina gelen adamla konusuyor. "kareden cikmamasini soyledim. ona dokunamazsin. o da bizden"
kim? ben...?
sonra tekrar hersey normale dönüyor.
deniz kiyisina gidiyoruz. burasi besiktas. ama istanbul ne kadar cirkin boyle. denize ne olmus?
yanima bir adam yaklasiyor.
"kitapta da boyle denmiyor muydu?" diyor.
nasil?
"denizler dürülecek" diyor.
denizin ustunde yuzen binlerce tabut.
nasil yani?
yanima gelen adam pis pis siritiyor.
"farkinda degil misin" diyor.
"burasi cehennem."

*hergun, ayni gunu yasamakla lanetlendigin bir cehennem. evet boyleydi. hergun o pancake'leri görüp tadamamak. hergün kurtlara gazeteyle karsi koymak ama basarili olamamak. hergun kardesini kurtaramadigini bilmek. hergun bir kare icinde sabitlenmek. ve hergun, her yeni gun nerede oldugunu bastan farketmek. yer sallanirken.


06 Şubat 2005

060205

guncellenmis bilgi:

bardagimi suyla doldurdum.
geceleyin elimi agritmasin diye parmaklarimi cikarip suya koydum.
gozluklerimi de komodine.
suyu ictim.
gozum kapali.
parmaklar da midemi gidikliyor.


050205

can sikintisi kavramini bastan yapilandirdigim gun adina elimdeki su bardagini havada uc kere cevirip bilgisayar ekrani ile tosluyorum. icinde su yok, bu sayede klavye kisa devreden kil payiyla kurtuluyor. suyun hepsini ictim.

bugun sunu dusundum; tv'yi acmis canli yayinlanan bir konserler dizisini izliyordum. seyircilere baktim. hava sifirin altinda 4 derece, hissedilen ise -12 civarinda. bir cogu eve gece nasil döneceklerini düsünüyorlar, nitekim az sonra organizatörlere soruyorlar "otobüs var mi" diye. bir yagmur yagiyor, bir kar. inadina, sahneye her cikan da "hava soguk hadi isitalim ortami" gibi beylik sözler ediyorlar. canim sikiliyor ama izliyorum. dusunuyorum. acaba kaci gercekten egleniyor?

sonra durup kendimi dusundum. ben gittigim kac konserden "cok cok" zevk alarak ciktim diye. acikcasi dusunmeye devam ediyorum. gittigim ilk konser bir festivaldi. ve festivallere asla "tek grup" icin gitmemek gerektigini anladim. 2nci defa bir festivale gittigimde 3 grup icin gitmistim, yine de cok eglenememistim. 3nci festivalde butun gruplari taniyordum, evet bu güzeldi sanirim. sonra dizi dizi tekli konserlere gitmeye basladim. kimileri barlarda sahne aldilar, ah hatta benim icin sarki soyleyen bile oldu (*sen). kimileri ise 100 kisiye söylüyorlardi, arada kendi sesimi bile duyuyordum. bir dolu universite ögrencisi ile pogo yaparak izledigim konserler de oldu, izdiham yuzunden "imdat cikiyorum" dediklerim de. en önden izledigim ve vokalle karsi karsiya kalip guzel pozlar yakaladiklarim da oldu, yanimdaki uzun boylulara "simdi noluyor" diye sordugum da.

ve hayir. hicbirinden alabilecegimi hayal ettigim maksimum zevki alamadim.

112'yi arayin.

eglenmesini bilmiyorum.

03 Şubat 2005

020205

gazetelerdeki gunluk horoskop fallarini okumam. bugun kuaforde beklerken, sacimin kesilmesini istedigim modeli de arasina kartvizit sikistirdigim bir derginin ortalik yerinde birakirken, bugunun gazetesi gozume ilisti. actim, baktim. evet borsa haberleri, savas haberleri, amerika iran'a karsi yardim istiyormus, bir de yine unlulerden birinin pornografik goruntuleri medyaya dusmus, ona destek veren mesajlar... evet evet... günün tatlisi, sevgi sözcükleri vee burc yorumlari...

"bugun yenilige acik bir gununuzdesiniz. imajinizda ve sosyal iliskilerinizde daha sabit bir doneme dogru ilk adimlari atacaksiniz."

evet dedim, tutmus.
sonra arkadasim dedi, "neden kova burcunu okuyorsun ki" diye.
ah hayir dedim, yine karavana.

karavana olacak bir diger sey "caranza" idi.
efendim; "caranzaaa caranzaaa" diye yirtinip, 2nci el caranza'lara bile 80$ bayilabilecegimi soylemis olmamin ustunde 2 aya yakin zaman gecti. bloglar sahidim olsun. bu, cânim periodontoloji atlasinin, sonunda sinirli sayida olmak kaydıyla nobel kitabevine gelmis oldugunu ogrendigimin ustunden 3 gun gecmesiyle benim mevz-u bahis olunan yerde bitmem ayni zamana denk geliyor. soyle de bir konusma geciyor, tükan sahibiyle aramizda;

-caranza alacaktim.
-siparis vermis miydiniz?
-evet. birkac ay önce.
-dün aksam arayan siz degil miydiniz?
-hayir. hayrola?
-biz, o hanfendi icin ayirmistik... son kitabi.
-ben aylar evvelsinden siparis vermistim. bir gece oncesinden degil.
-iyi de ne soylerim ki hanfendiye?
-baska birinden aylar oncesinden aldigimiz siparisi unutmusuz dersiniz.
-soyleyemem ki oyle.
-yalan soylemeyeceksiniz ki. bakin benim bu kitaba cok ihtiyacim var. simdi hemen parasini ödeyecegim ve kitabi alip gidecegim. bu kadar...
-ama kem küm...

ve su anda 105 ytl ödemis oldugum güzel bir cilt caranza, masamin üzerinde arz-i endam ediyor. tasirken cektigim sikintilardan bahsetmiyorum, zira tek kolumla kaldirmakta gucluk cekmeme sebep olacak denli agir. koltuk altimda tasidim bir muddet.

mesele kol ve koltuktan acilmisken, koltugun üstünü, kendimin altini ayarladigim birtakim dis guclerden "desifre etme bizi" sesleri yukseldigi icin buraya not dusuyorum; "burada hazine gömülü degil".

01 Şubat 2005

010205

bugünkü yazimiz 3 kisimdan olusuyor.

i) telefon;
senelerdir islevsiz olarak kosede yatan ve her nedense (aslinda neden; gercekten ahenk icinde danseden numaralara sahip olmasi ama cumlenin gelisi bu sekilde daha iyi olacak gibi. hm?) sadece kapanmamasi icin 6 ayda bir yukledigim kontorlerle beslenen aycell hattimi, bugun hizmete sundum. turkcell'e daha fazla para yedirmek istemiyorum aslen.

zaten "bandrol ustunde hangi senenin bandrolu var" oynayan okul kimligimi de kabul etmiyorlar. sonra da dakika basi, inbox'imi "simdi kampuscell'i guncelleyin, bedava bilmemne kadar mesaj hakki verecegiz" diye mesajlarla dolduruyorlar. evet kilim bu duruma.

bir ara okula soylerim, "turkcell sizden yeni kimlik cikarmanizi istiyormus" diye.
acikcasi pasolarin degismesi de bende travmatik hallere sebep verdi. (az sonra deginecegim.) efendim nedir o öyle "biz insan tasiyoruz."

ii) toplu tasima;
hatirlarim, 2 sene once, yildizdan besiktasa inmekte olan otobuslerden bir tanesinin yolcu indirme islemi sirasinda, yagmur hasebiyle arkadan fort ceken bir baska arac yuzunden 2 kisinin olumuyle sonuclanan bir kaza olmustu. hamis? otobuslerin degil, trafige cikan butun araclarin "insan tasidiklarini" farketmeleri gerekiyormus. tabi, bu sözü etmis olmam, hergun yildizdan besiktasa otobusle inen bir insan olarak, yagmurlu havalarda yusuf yusuf etmeme engel degil. keza, cogu insan yildiz duraginda iniyor. hem otobusun agirlik merkezinde degisme oluyor, hem -muhtemelen- ayda bir anca degistigi icin oluklari kalmamis lastiklerin tutunuslari azalmis oluyor, hem yagmur pisti islatiyor, hem de fatima bir paranoyak.

efendim, ben eskilerde bir sene, tamam aslinda gecen sene, vapura binmeye de korkuyordum. aslinda basima cok fazla durum gelmemisti. sadece bir defa bir bahar gunu, adalar'a dogru, aciktan aciktan ilerlemekte olan vapurda rakimin 4 metre olduguna sahit olmustum, tabi rakim hizla sifirlanirken, guzel de banyo yapmistim, bulundugum "balkon" kisminda. hmm baska. ah evet bir iki kere de deniz otobusunde yasamistim benzer hadiseler. viseral organlarimin karin ve gogus boslugunda yukari-asagi ritmik hareketlerle hoplamalari sonucu, indigimde yeri öpmüslügüm de vardir. tabi, eskiden uskudar-besiktas hattinda giden vapurcuklarin, en alt katinin baliklarla ayni hizada oldugunu, ve asansöre dahi "klostrofobi" sebebiyle binmeyen bu kizcagizi feci halde urkuttuklerini eklemeliyim. ve bu arada, herkesin sordugu o meshur sorunun cevabi da; evet, yüzmeyi biliyorum. gayet de iyi yüzerim.

pasolara dönecek olursak, efendim, pasolarin rengi mavilesti. maviyle bir alip veremedigim yok. sadece uykumu fazlaca getiriyor. bu sebeple genellikle pijama rengi olarak tercih ediyorum. -neden simdi farkettim ki, ben evde ders calisirken hep pijamalarimla oluyorum. tuh. kafeine duyarsizlastim mi diyordum ben de cenemi yirta yirta esnerken.-
bilen bilir, güzel sehrimde bir de isci abi/ablalarimiz icin üretilmis "mavi akbil" diye bir tanim var. ve ben ne zaman, ancak orta kapisindan binebildigim bir otobüste akbilimi öne uzatmalari icin birilerine verdigimde, benimle birlikte, ayni kurbana akbilini veren bu mavilileri görüyorum ve akbillerin dönüs sirasinda karisma ihtimalinden cok, "günün birinde ben de mavi akbil kullanirsam!" endisesi kapliyor her tarafimi. akbil elime dönüp üstünde duble fotokopisi cekilmis cözünürlügü gayet düsük ve zaten 3 sene öncesine ait olan vesikalik resmimi ve bir satira sigmadigi icin kisaltilmis ismimi gördügümde anlik "oh" cekiyorum. gelecek senaryolari bu arada gözümün önünden film seridi gibi gecmis oluyor. ve maksimumuna dayanmis otobüs kutusu, siradaki duragi skipleyerek köprüye yöneliyor.

otobüsün icindeyken, durak skiplemek cok zevkli birsey.

ama bazen... 20 dk bekledikten sonra yaninda yavaslama emaresi bile göstermeyip basip giden otobüsü görünce o kadar da zevkli degil diyorsun. iste sadece bu sebeple, otobüse bir kisi daha sigsin diye nefesimi icime cekip, cantami bu bosluga koyup ilerlemeye calisiyorum. ilerleme islemi de zevkli. eger tutunacak yer bulabilirsen, ah evet bir de kulakligin kumandasi birilerine takilmadiysa.

otobüslerle ilgili olarak doluyum. akbilim de dolu hatta. haftalik yuklemistim. sebep bu hafta da okula gidecegimi dusunmemdi. tabi, son anda manevra yaparak "sizin iyiliginiz icin bu bir haftalik sureci 2nci doneme tamamen yayiyoruz" demeselerdi ise yarayacakti.
bu manevranin yersizligine de deginecegim.

iii) ...ve elbette okul;
1 haftada yapip kurtulmak varken, hem rotary represantligi icin gelmis 2 kici-kirik insanin yaninda "siz aslinda degmezsiniz bizim yaptigimiz bu iyiliklere. hepiniz tembelsiniz. sizi disipline sevkedip, hepinizi birakmak vardi, sadece ailelerinize acidigimiza geciriyoruz ve 2nci döneme devam etmenize izin veriyoruz" diyip olayi 2nci döneme yaymalari hos degildi.
simdi bu meseleyi de acik acik anlatalim.

1- siz aslinda degmezsiniz bizim yaptigimiz bu iyiliklere.
ne iyiliginden bahsediyorsun kuzum? dur bakalim. 1nci dönem bize 240 adet kanal actirip doldurtan ve radyasyon dozimetresi kullaniyor olsaydik 2 aylik izne cikmamizi gerektirecek kadar radyasyon yememize sebep olacak denli cok rontgen cektirip (ben soyleyeyim 196 röntgen) kanser riskimizi 3'er 5'er kat arttirmak, hem de bunlari sinavlarin en yogun oldugu haftaya "proje teslimleri" denk gelecek sekilde programlamaktan mi bahsediyorsunuz. ah kahretsin cok iyisiniz.

2- hepiniz tembelsiniz.
duyamadim? bunu söyleyen kürsü, 86 kisini girdigi 4 sayfadan olusan bir testi, 6 haftadir notlandiramamis kürsü degil mi? sekerim, haklisiniz cok tembeliz. sizi örnek aliyoruz.

3- sizi disipline sevkedip.... bidi bidi bik bik...
devamini yazmaya gerek duymuyorum. hala lise martavallari okunmasindan biktim. sonra da "lisede degilsiniz artik!" demeniz fazla ironik degil mi.

rotary repreplerini tarif etmek icinse söz bulamiyorum.
bütün bunlarin üstüne "hocalariniz cok merhametliler hakikaten. capa'da olsa birakmislardi" demezler mi? kuzum, nedir bu ezilmislik? marmara'nin puani yuksek mi? marmara ingilizce mi? marmara mezunlari, capa mezunlarina nazaran daha cabuk is buluyorlar mi? marmaradan cikan akademisyen sayisi capadakilerden fazla mi? simdi gelip "capa da olsaydi" demek, gercekten komik degil mi. nitekim, mimik kaslarim sekilden sekile girdi bu sözü duyunca. eger bunu soyleyen reprepin, hocalardan birinin "koca"si oldugunu bilseydim sanirim o an gözlerimi kapayip adamin ezilmisligini, evde esi ustunde abuk sekillerde cikarisini hayal ediyor olurdum.

neyse, gecelim bunu. yoksa bu konu kadin-erkek meselelerine döner ki acikcasi su siralar ilgimi ceken bir konu degil. her en kadar tarot, 2 ay icinde göz kamastirici bir iliski bekliyor olsa da benden...

simdi yazmaya baslamisken devam edebilirim ama once saclarima elidor'un boyali saclar icin kürünü uygulayacagim, sonra yarim saat bekletecegim, bu arada manikür yapacagim, sonra dus alacagim, sonra yarin kestirmeyi planladigim pantolon pacalarini ayarlayacagim, oralara igneler yerlestirdikten sonra da mavi pijamalarimi giyip yatacagim. yarin icin güzel planlarim var. 3 günden beri ilk kez disari cikacagim, saclarimi kestirecegim, ve sonunda nobel kitabevine geldigi haberi kulaktan kulaga yayilan sinirli sayidaki caranza'dan birine cebren ve hile ile sahip olabilecek miyim diye bakacagim, sonra bir iki film alacagim yol üstünden, sonra da yatiya gidecegim. yarin gece muhtemelen buralarda olmayacagim. görüsemezsek diye diyorum; günaydin, iyi günler, iyi aksamlar ve iyi geceler.

~ benim de hastam var, ben de hekimim...~