bugünkü yazimiz 3 kisimdan olusuyor.
i) telefon;
senelerdir islevsiz olarak kosede yatan ve her nedense (aslinda neden; gercekten ahenk icinde danseden numaralara sahip olmasi ama cumlenin gelisi bu sekilde daha iyi olacak gibi. hm?) sadece kapanmamasi icin 6 ayda bir yukledigim kontorlerle beslenen aycell hattimi, bugun hizmete sundum. turkcell'e daha fazla para yedirmek istemiyorum aslen.
zaten "bandrol ustunde hangi senenin bandrolu var" oynayan okul kimligimi de kabul etmiyorlar. sonra da dakika basi, inbox'imi "simdi kampuscell'i guncelleyin, bedava bilmemne kadar mesaj hakki verecegiz" diye mesajlarla dolduruyorlar. evet kilim bu duruma.
bir ara okula soylerim, "turkcell sizden yeni kimlik cikarmanizi istiyormus" diye.
acikcasi pasolarin degismesi de bende travmatik hallere sebep verdi. (az sonra deginecegim.) efendim nedir o öyle "biz insan tasiyoruz."
ii) toplu tasima;
hatirlarim, 2 sene once, yildizdan besiktasa inmekte olan otobuslerden bir tanesinin yolcu indirme islemi sirasinda, yagmur hasebiyle arkadan fort ceken bir baska arac yuzunden 2 kisinin olumuyle sonuclanan bir kaza olmustu. hamis? otobuslerin degil, trafige cikan butun araclarin "insan tasidiklarini" farketmeleri gerekiyormus. tabi, bu sözü etmis olmam, hergun yildizdan besiktasa otobusle inen bir insan olarak, yagmurlu havalarda yusuf yusuf etmeme engel degil. keza, cogu insan yildiz duraginda iniyor. hem otobusun agirlik merkezinde degisme oluyor, hem -muhtemelen- ayda bir anca degistigi icin oluklari kalmamis lastiklerin tutunuslari azalmis oluyor, hem yagmur pisti islatiyor, hem de fatima bir paranoyak.
efendim, ben eskilerde bir sene, tamam aslinda gecen sene, vapura binmeye de korkuyordum. aslinda basima cok fazla durum gelmemisti. sadece bir defa bir bahar gunu, adalar'a dogru, aciktan aciktan ilerlemekte olan vapurda rakimin 4 metre olduguna sahit olmustum, tabi rakim hizla sifirlanirken, guzel de banyo yapmistim, bulundugum "balkon" kisminda. hmm baska. ah evet bir iki kere de deniz otobusunde yasamistim benzer hadiseler. viseral organlarimin karin ve gogus boslugunda yukari-asagi ritmik hareketlerle hoplamalari sonucu, indigimde yeri öpmüslügüm de vardir. tabi, eskiden uskudar-besiktas hattinda giden vapurcuklarin, en alt katinin baliklarla ayni hizada oldugunu, ve asansöre dahi "klostrofobi" sebebiyle binmeyen bu kizcagizi feci halde urkuttuklerini eklemeliyim. ve bu arada, herkesin sordugu o meshur sorunun cevabi da; evet, yüzmeyi biliyorum. gayet de iyi yüzerim.
pasolara dönecek olursak, efendim, pasolarin rengi mavilesti. maviyle bir alip veremedigim yok. sadece uykumu fazlaca getiriyor. bu sebeple genellikle pijama rengi olarak tercih ediyorum. -neden simdi farkettim ki, ben evde ders calisirken hep pijamalarimla oluyorum. tuh. kafeine duyarsizlastim mi diyordum ben de cenemi yirta yirta esnerken.-
bilen bilir, güzel sehrimde bir de isci abi/ablalarimiz icin üretilmis "mavi akbil" diye bir tanim var. ve ben ne zaman, ancak orta kapisindan binebildigim bir otobüste akbilimi öne uzatmalari icin birilerine verdigimde, benimle birlikte, ayni kurbana akbilini veren bu mavilileri görüyorum ve akbillerin dönüs sirasinda karisma ihtimalinden cok, "günün birinde ben de mavi akbil kullanirsam!" endisesi kapliyor her tarafimi. akbil elime dönüp üstünde duble fotokopisi cekilmis cözünürlügü gayet düsük ve zaten 3 sene öncesine ait olan vesikalik resmimi ve bir satira sigmadigi icin kisaltilmis ismimi gördügümde anlik "oh" cekiyorum. gelecek senaryolari bu arada gözümün önünden film seridi gibi gecmis oluyor. ve maksimumuna dayanmis otobüs kutusu, siradaki duragi skipleyerek köprüye yöneliyor.
otobüsün icindeyken, durak skiplemek cok zevkli birsey.
ama bazen... 20 dk bekledikten sonra yaninda yavaslama emaresi bile göstermeyip basip giden otobüsü görünce o kadar da zevkli degil diyorsun. iste sadece bu sebeple, otobüse bir kisi daha sigsin diye nefesimi icime cekip, cantami bu bosluga koyup ilerlemeye calisiyorum. ilerleme islemi de zevkli. eger tutunacak yer bulabilirsen, ah evet bir de kulakligin kumandasi birilerine takilmadiysa.
otobüslerle ilgili olarak doluyum. akbilim de dolu hatta. haftalik yuklemistim. sebep bu hafta da okula gidecegimi dusunmemdi. tabi, son anda manevra yaparak "sizin iyiliginiz icin bu bir haftalik sureci 2nci doneme tamamen yayiyoruz" demeselerdi ise yarayacakti.
bu manevranin yersizligine de deginecegim.
iii) ...ve elbette okul;
1 haftada yapip kurtulmak varken, hem rotary represantligi icin gelmis 2 kici-kirik insanin yaninda "siz aslinda degmezsiniz bizim yaptigimiz bu iyiliklere. hepiniz tembelsiniz. sizi disipline sevkedip, hepinizi birakmak vardi, sadece ailelerinize acidigimiza geciriyoruz ve 2nci döneme devam etmenize izin veriyoruz" diyip olayi 2nci döneme yaymalari hos degildi.
simdi bu meseleyi de acik acik anlatalim.
1- siz aslinda degmezsiniz bizim yaptigimiz bu iyiliklere.
ne iyiliginden bahsediyorsun kuzum? dur bakalim. 1nci dönem bize 240 adet kanal actirip doldurtan ve radyasyon dozimetresi kullaniyor olsaydik 2 aylik izne cikmamizi gerektirecek kadar radyasyon yememize sebep olacak denli cok rontgen cektirip (ben soyleyeyim 196 röntgen) kanser riskimizi 3'er 5'er kat arttirmak, hem de bunlari sinavlarin en yogun oldugu haftaya "proje teslimleri" denk gelecek sekilde programlamaktan mi bahsediyorsunuz. ah kahretsin cok iyisiniz.
2- hepiniz tembelsiniz.
duyamadim? bunu söyleyen kürsü, 86 kisini girdigi 4 sayfadan olusan bir testi, 6 haftadir notlandiramamis kürsü degil mi? sekerim, haklisiniz cok tembeliz. sizi örnek aliyoruz.
3- sizi disipline sevkedip.... bidi bidi bik bik...
devamini yazmaya gerek duymuyorum. hala lise martavallari okunmasindan biktim. sonra da "lisede degilsiniz artik!" demeniz fazla ironik degil mi.
rotary repreplerini tarif etmek icinse söz bulamiyorum.
bütün bunlarin üstüne "hocalariniz cok merhametliler hakikaten. capa'da olsa birakmislardi" demezler mi? kuzum, nedir bu ezilmislik? marmara'nin puani yuksek mi? marmara ingilizce mi? marmara mezunlari, capa mezunlarina nazaran daha cabuk is buluyorlar mi? marmaradan cikan akademisyen sayisi capadakilerden fazla mi? simdi gelip "capa da olsaydi" demek, gercekten komik degil mi. nitekim, mimik kaslarim sekilden sekile girdi bu sözü duyunca. eger bunu soyleyen reprepin, hocalardan birinin "koca"si oldugunu bilseydim sanirim o an gözlerimi kapayip adamin ezilmisligini, evde esi ustunde abuk sekillerde cikarisini hayal ediyor olurdum.
neyse, gecelim bunu. yoksa bu konu kadin-erkek meselelerine döner ki acikcasi su siralar ilgimi ceken bir konu degil. her en kadar tarot, 2 ay icinde göz kamastirici bir iliski bekliyor olsa da benden...
simdi yazmaya baslamisken devam edebilirim ama once saclarima elidor'un boyali saclar icin kürünü uygulayacagim, sonra yarim saat bekletecegim, bu arada manikür yapacagim, sonra dus alacagim, sonra yarin kestirmeyi planladigim pantolon pacalarini ayarlayacagim, oralara igneler yerlestirdikten sonra da mavi pijamalarimi giyip yatacagim. yarin icin güzel planlarim var. 3 günden beri ilk kez disari cikacagim, saclarimi kestirecegim, ve sonunda nobel kitabevine geldigi haberi kulaktan kulaga yayilan sinirli sayidaki caranza'dan birine cebren ve hile ile sahip olabilecek miyim diye bakacagim, sonra bir iki film alacagim yol üstünden, sonra da yatiya gidecegim. yarin gece muhtemelen buralarda olmayacagim. görüsemezsek diye diyorum; günaydin, iyi günler, iyi aksamlar ve iyi geceler.
~ benim de hastam var, ben de hekimim...~
KATIKLI DOLMA (Bitlis mutfağı)
1 yıl önce
2 Yorum:
Aman diyorum.Konuyla ilgisdiz olduğumu iddia edenle aynı çaya bisküvi banmam(nostalji)
1-)Emektar Motorola sonunda dayanamadı ve iflas etti. Kız kardeşimin alışveriş histerisine kapılıp aldığı ve sonra mesaj yazmak zor oluyor diye bir köşeye attığı Siemens Xelibri'ye çöktüm itinayla. Böyle pokemon yumurtası gibi bir şey, telefon geldiği zaman elimden fırlatıp seni seçtim pikachu diyesim geliyor. Güzel telefon, fakat arayan yok aradığım kimse yok. Telzim'in fahiş tarifelerinden bıktım acil Aycell'e sığınmalıyım ama tembelim gidip konuşucam, form doldurucam herkesin numaraasını yeniden girip herkese haber vericem uhuu.
Biz şanslı sayılırız, Amerikada telefonlara bedava kontor kampanyası mesajı değil Viagra indirim spamleri, breast enlargement kliniklerinin numaraları falan yağıyormuş.
2-)Vapur olayına bayılmaktayım ne yalan söyliim. Bozkır çocuğuyuz ya ondandır herhalde. Çok çok uzun zaman önce Datça Bodrum arabalı vapurunda bir kızla tanışmıştım. O zamanlar medeni cesaret (ya da delilik diyelim) tavan endeks zaten, yanımdaki esmere (hem esmer hem Selin, milyonda bir bulunacak bir hazine) "siz de mi bodruma gidiyorsunuz" demiştim. Bulunduğumuz aracın bir vapur olması, tek yöne gitmesi, üstünde eşşek kadar Bodrum Vapuru yazması hatta ve hatta bahsi geçen mekanın ufukta inceden gözükmüş bile olması gerçekten önemli değildi. Ben 19 yaşındaydım ve bu tür detaylar asıl amacıma ulaşmamı engelleyemezdi. Güldü, sonra konuşmaya başladık. Ondan bundan derken iskeleyi gördüm, şimdi olsa hayatta cesaret edemezdim "Bodrum da pek tanıdığım yok, belki görüşebiliriz". Neden olmasın dedi. Neden olsun diye geçirdim içimden, tanımadığım birisine neden tatilimin bir kısmını ayırayım ki? Neyse demek ki o böyle düşünmedi, kaleyi gezdik sonra Çelik konserini tepeden sinsice izledik. Kalktı ve "erkek arkadaşım bu akşam babamın oteline gelicek gitmem lazım" dedi. Kim kimin otelinde kime gelicek diye düşünmedim. Biraz barlar sokağını gezip kampa döndüm. O yıl kapandı zaten TZDK bodrum kampı. hayatımın son güzel tatiliydi bir daha da esmer bir selin tanıyamadım zaten. Sonuç: Vapurlar iyidir.
Okul ile ilgili bişiler yazacaktım ama bu af meselesi yüzünden laçkaya dönmüş sinirlerim yüzünden pas geçiyorum. Allah sabır versin ne diim. Üzme genç bünyeyi, hele 17 Şubatta Cake konserine dadanmalıyız diyorum. Gelmek için ruhumu satacağım.
mekanin ve zamanin enteresanligi hasebiyle saskinlik sinirlarimiz zorlamis olsa da cake konserinde evet umarim. bulunmaliyim. bu arada gitarimin vidasini kaybettim.
Yorum Gönder