Pages

13 Şubat 2002

130202

Kafasında mum yanan çocuk o gün çok sıkılıyordu. Dışarısı sakinken, birden yağmur bastırmıştı. Ve herkesi; deri bileklik satanları, üç pilot kalem alana dördüncüyü hediye edecek işportacıları, korsan cd pazarlamacılarını, "kitaplar etiketin yarı fiyatına" diye bağıranları, hepsini bir telaş sarmıştı. Hazırlıklı olanları, tezgahlarının altından çıkardıkları muşambaları, satacakları malların üzerine örtüyorlar, yerleşik esnafla araları iyi olan bir kısmı dükkanların tentelerinin altına sığınıyorlar, "bundan sonra siftah miftah olmaz abi, başlayayım siftahına, eve dönene kadar hasta olmasam iyidir" diyenlerse eşyalarını çantalarına yerleştirmekle uğraşıyorlardı. Bütün bu şamata dahi, kafasında mum yanan çocuğu eğlendiremiyordu. Tabi ya, onun canı dışarı çıkmak istiyordu. Dışarı çıkmak ve dolaşan güzel kızların büyülenmiş bakışlarını üzerinde hissetmek, ama sanki hiçbirini farketmiyormuş gibi havalı havalı yürümek, kafasında yanan mumuyla herkesi kendinden geçirmek istiyordu. Ama bunları yapmak şu an için imkansızdı. Çünkü kafasına isabet edebilecek kıskanç bir yağmur damlası, onun en büyük karizma kaynağı olan mumunu söndürebilirdi. Böyle bir durum ise en kötüsü olurdu. Yarını beklemeye karar verdi. Kafasında mum yanan çocuk o gün çok sıkılıyordu.

Kafasında mum yanan çocuk o gün çok sinirliydi. Kaldırımlar, birgün önce yağmur yağdığını kanıtlarcasına çamur içindeydi. Deri bileklik satanlar, temiz bir parça alana tezgahlarını kurmuşlardı, pilot kalemci ise boynu bükük geri dönmüştü. Kafasında mum yanan çocuk dericilere öfke besledi bir anda... ne olurdu sanki sıkışıp, ufak bir alan da pilot kalemciye bıraksalardı? sonra "banane..." dedi. Zaten sinirleri bozuktu. O gün de dışarı çıkamayacaktı. Çünkü dışarısı çok kuvvetli esen bir rüzgarın hakimiyetindeydi. "Karayel olmalı bu..." dedi. "Ya da poyraz?". En çok poyraz kıskanırdı onun karizmasını. Bundan değil miydi zaten kafasındaki mumu söndürmek istercesine esmesi? Etiketin yarı fiyatına kitap satan adam ikide bir "gidiyorum bak..." diye tehditler savuran kitap sayfalarına hakim olmaya çalışıyordu bu rüzgarda. Nitekim bir süre sonra pes edip, kitapları dizdiği gibi de kaldıracaktı. Kafasında mum yanan çocuk ise birgün önce olduğu gibi, sokağa bakan kocaman camdan dışarısını seyredecek ve hayal kuracaktı. Yarın için... Kafasında mum yanan çocuk o gün çok sinirliydi.

Kafasında mum yanan çocuk o gün çok mutluydu. Tarif edilemez bir mutluluktu bu. Onca zaman hep kendisine hayranlıkla bakan kızlar görmüştü. Ama o... O hepsinden farklıydı. Üzerine pembe bir bluz geçirmişti, ilk düğmesi açıktı ve süt beyazı teni gözüküyordu. Alımlı alımlı, karşıdaki kafede oturuyordu. Uzaklara bakıyordu sadece, baktığı doğrultu üzerinde yalnızca banklar, banklardan birine oturup güvercinlere yem atan yaşlı bir bayan, biraz ötede de deniz vardı. Kafasında mum yanan çocuğun doğrultusunda ise sadece pembe bluzlu kız vardı. Tanrım! O kadar hayran olmuştu ki bu güzelliğe... İçinden dışarı çıkmak bile gelmedi. Sadece oturup onu seyretti. Derken, esmer bir çocuk, başında kırmızı şapkasıyla pembe bluzlu kızın yanına oturdu. Kafasında mum yanan çocuk kıskandı çok, belki de hayatında ilk defa. Mum ateşi daha da parladı. Dışarıdan geçen genç kızlar hayranlıkla baktılar ona ve mumuna. Bir tek pembe bluzlu kız dönüp bakmadı. O hala uzakları seyrediyordu. Bir süre sonra kafe sahipleri, pembe bluzlu kızı görmesini sağlayan tek camın üzerine "bir alana ikincisi bedava" yazısını astılar. Hava kararmaya başlayıp, deri bileklik satanlar, üç pilot kalem alana dördüncüyü hediye edecek olan işportacılar, korsan cd pazarlamacıları, "kitaplar etiketin yarı fiyatına" diye bağıranlar, eşyalarını toplayıp sokağı sessizliğe terketmeye hazırlanırken kafasında mum yanan çocuk hala kafeyi kesiyordu. Olur da birgün önce etrafı savaş alanına çeviren poyraz eser ve kafe camına asılan yazıyı kenara uçurur, bu sayede de pembe bluzlu kızın orada olup olmadığını anlayabilirdi. Oradaysa hala, birkez daha onu görmüş olmanın huzuruyla uyuyabilirdi. Ama olmadı. Poyrazın esmeyeceği tutmuştu... Ertesi günü iple çekiyordu kafasında mum yanan çocuk. Tüm gece pembe bluzlu kızı hayal etti. Kafasında mum yanan çocuk o gün çok mutluydu.

Kafasında mum yanan çocuk o gün çok üzgündü. Karşıdaki kafe açılalı saatler olmuştu ama ortada ne pembe bluzlu kız vardı, ne de kırmızı şapkalı esmer çocuk. Dışarısı güneşliydi ve herşey olağan akışında seyrediyordu. Deri bileklik satanların başı kalabalıktı, keza korsan cd pazarlamacılarının da. Kitaplar yarı fiyatınaydı ve insanlar kapış kapış kitap alıyorlardı. Orada iskan eden tezgah sahiplerinin hepsi durumdan son derece memnundu. Sadece bizim çocuk üzgün görünüyordu. Hiç dışarı çıkası yoktu. Zaten dün onca heybetine rağmen, pembe bluzlu kızın kendisine bakmasını sağlayamamıştı. Tüm özgüveni de sarsılmıştı. Kendisini yorgun, çökmüş ve yaşlı hissetti. Mum ışığı cılızlaşmıştı. Yarınların hayaliyle yaşamaktan vazgeçme kararı aldı. O gün çok düşünceliydi. Düşünceleri onu üzüyordu. Kafasında mum yanan çocuk o gün çok üzgündü.

Kafasında mum yanan çocuk o gün hiçbirşey hissetmiyordu. Aslında, hiçbir zaman hiçbirşey hissetmemişti. Zaten o; mumu sönmüş, çirkin göründüğü için vitrinden alınıp çöpe atılmış, karşı kafedeki "bir alana ikincisi bedava" promosyonuyla doğumgünü masalarını birlikte şenlendiren çilekli ve çikolatalı cinsleri gibi olamamış, kurumuş, bayat bir pastadan başka birşey değildi.

*Ne hissedebilirdi ki?*