Pages

31 Mart 2005

300305

bazen hersey metaforik gelebiliyor.

sabahleyin son basamagindan anca binebildiginiz bir otobüs, taskin bir dolguyu animsatabiliyor. 72 saniye boyunca kirmizi yanan bir trafik lambasi ise 72 saniye dolguyu kivamlamaniz icin gerekli olan ışın cihazinin kurulmus saati gibi... bindiginiz vapur, transit gecisteki yük gemileri icin yavaslayinca, tur sayisi düsmüs bir aerotor* , hatta bazi bazi mikromotor* taklidi bile yapabiliyor. kazi calismalari, yollara yapilmis cerrahi müdahaleler; çöp arabalarinin çalisma prensipleri diş çekimi için kullanilan davyeler* ; trafigi yaran bir ambulans, kemikleri ayiran bir elevatör*...

bazi bazi periodontal sondun* ucuna takilmis bir voo-doo bebegi gibi hissedebiliyorsunuz.
bazi bazi preselin* iki ucu arasinda sıkısmış gibi hatta...

*simdi bir sorum var; endodontik ayna* kirilirsa ugursuzlugu kac sene sürer?*

*aerotor; devir sayisi 150-200bin rpm olan hava motoru
*mikromotor; devir sayisi 15-30bin rpm olan elektrikli motor
*davye; sallanan dislerin cekiminde kullanilan kiskaca benzer alet.
*elevatör; cerrahi cekimlerde cene kemigiyle, cekilecek disin arasini ayirmak icin kullanilan alet.
*presel; cimbiza benzeyen, siklikla pamuk tampon gibi nesneleri agza yerlestirmekte kullanilan alet.
*sond; ucu cengel seklinde olup, genellikle diştaşlarini temizlemek için kullanilan alet.
*endodontik ayna; çalışılan sahayı ve çalışan aleti indirekt görebilme olanağı sağlayan ayna

26 Mart 2005

250305

simdiden "temporarily unavailable" ve "do not disturb" tabelalarimi ilistireyim kapi önüne.
buyrunuz sebep;

19.04.05/sali - protez
20.04.05/carsamba - oral diagnoz ve radyoloji
22.04.05/cuma - biokimya
---
25.04.05/pazartesi - ortodonti
27.04.05/carsamba - patoloji
29.04.05/cuma - tedavi
---
02.05.05/pazartesi - maddeler bilgisi
04.05.05/persembe - cerrahi
06.05.05/cuma - pedodonti
---
09.05.05/pazartesi - farmakoloji
12.05.05/persembe - periodontoloji
13.05.05/cuma - dental anestezi
* zor dersler itinayla koyu renkle boyanmistir.

24 Mart 2005

230305

Hasta Adi: Fatima (20)
Tarih: 23/03/2005
Rp;
I/ Aksef 500 mg caps.
D: I Boite
S: 1x2 b.i.d. (tok)
II/ Tylolhot sol.
D: I Boite
S: 1x3 (pc)
III/ Strepsils past.
D: I Boite
S: Boğazda agri oldugunda

23 Mart 2005

220305

herseyin lastik eldiven gibi kokmaya basladigi gunlerde önerimiz elbette bir bogaz pastili degil.

bazen kamuflaj yetersiz olabiliyor. gözünüzde gözlük, kafanizda bone, elinizde eldiven, agzinizda maske ve üstünüzde önlükle terminator'in modifiye bir versiyonunu canlandiriyor rolü kesseniz de elinize, bir sekilde, kirmizi baslikli kizin mideye indirilip, hikayenin sonunda cerrahi bir operasyonla hayata yeniden geri döndürülen büyükannesinin replikleri verilebiliniyor.

hastaniz gribal enfeksiyonu atlattiginin 2nci günü koltugunuzda biterse, "butun hastalar cicektir, cicekler su ister" muamelesi yapmayin. o cicekler birer sarkofaj. sonuc: su anda bademciklerim sis, ellerim ve ayaklarim donuyor, oda sicakligi 25 ve üstümde 2 kat hirkayla duruyorum. burnum da tikali. ve erkek kardesim basucumda oturmus, gitarima tükürüyor. gitarin stres araci oldugunu duymustum da bu, olaya tamamen yeni bir boyut kazandirdi.

hastaneye gidecek vaktim yok. bu sebeple; simdi disimi cektirsem ve cekim sonrasi genis spektrumlu bir antibiyotik yazmalarini saglayarak bir tasla iki kus vursam ne olur acaba?

bühü... bademciklerim bademciklerim...

18 Mart 2005

170305

yesil otobüslerde telefonla konusulmaz.
neden?
abs fren sisteminin kilitlenmesine neden oluyor.

abs'nin manasini dahi bilmeyen turk insani, koyunlugunun da getirisi olarak, ciddi ciddi bu yasaga uymaya, uymayanlari uyarmaya adamis kendisini. bir ara, otobüs durmus haldeyken telefonla konustugunuzda "hanfendi kapatir misiniz telefonunuzu!" diye, cep telefonunun sesi misali frekansi yukselerek size dogru yaklasan bir bagirti duyarsaniz sasirmayin. "bir saniye" diyip telefon konusmanizi bitirin. sonra dönüp "evet haklisiniz beyfendi, otobüs dururken telefonla konusunca abs fren sistemi patliyor, otobüs havaya ucuyormus" diyin. bunu ciddi söyleyin, karsinizdakini inandirin. (ne de olsa haklilar, orada "cep telefonunuzu kapatiniz" yaziyor; "seyir halindeyken" diye eklemedilerse bir bildikleri vardir. hani mikrodalgada da kedi kurutulmaz.)

ap'de ise hala "töre cinayetleri nasil bir seydir!" diye inanamaz bakislar ve "o may gad" diyen mimiklerle konusan bürokratlara bakip siritin. ve onlarin bu anlayamaz tutumlarini gidermek namina, kulaklarina translator, ellerine cep telefonu vererek yesil otobüslere bindirin.

kas gevseticilerimi aldim. saat 21:30 ve gevsemis kaslarimla ben esniyoruz.

16 Mart 2005

150305

takim calismasi mi?

simdi düsünelim.
takim calismasi (team work hani) size neler kazandirabilir?
  1. paylasimi ögrenebilirsiniz
  2. isleriniz daha cabuk bitebilir
  3. dayanismayi saglar
  4. güclüklere daha kolay gögüs gerersiniz
  5. senin sorunun onun da sorunu olur
  6. birlikte üstesinden gelirsiniz bla bla bla...

sacmalik!

  1. paylasim mi? o da ne. takim arkadasinin size verdigi stresi paylasmak icin bulabileceginiz en yetkin cözüm ciplak ayak ve toprak ikilisi olacaktir
  2. islerinizin hic bitememesine sebep olabilir
  3. icinizde dayanisma namina ne varsa hepsini öldürebilir
  4. güclüklere sebep olabilir
  5. süpriz! onun sorunu da senin sorunun olur! ve eger soruna sebep olan taraf degilsen inan bana, bu hic hos birsey degil.
  6. üstesinden gelmek? bu sözün dogrusu üstüne gelmek olmasin? hem de hersey, bir anda!

takim ruhu mu? bastan düsünün derim.
takim ruhu derken, vecd ile bin secde ederken ruh-i mücerred gibi yerden süzülen naasinizdan bahsedilmiyor. uykunuzda bir seferde 400 kglik kuvvet uygulayarak tum gece boyunca siktiginiz disleriniz, asinan dolgular ve cekilen disetlerinizden bahsediliyor. sivilcelerinizden, hem de yumurta ve cikolata kaynakli olmayanlarindan bahsediliyor. bu sekilde calisamam.

ve evet,
dayanisma adina, otobüste, boyumu 1 metre asan bir direge tutunmak icin caba sarfederken, yanimda ayakta duran bir diger teyzenin agirligini tasiyamam.
ben böyle bir insan degilim.

*beni yalniz birakin*

15 Mart 2005

140305

gecenlerde haberlerde izledim;
ediz hun, dizi cekimi sirasinda rol icabi, otobanda arabayi calisir birakip, arkada durmakta olan otobüse dogru kosacaktir. tabii, ediz hun'un arabadan cikip otobüse dogru kosmasi sirasinda backgroundda baska bir dizi oynamaktadir; bir polisiye. adamin biri, calisir durumdaki arabaya atladigi gibi toz olup gider.

bu sabah 08:30 dersinde tedavi hocasi cafer bey'i dinliyordum. adam, gecen ders "haftaya birkac vakanin sunumunu gösterecegim" demisti. az sonra omzuna laptop cantasini asmis vaziyette asistan girdi. bilgisayari kurdu bir güzel. kablolari takti. bu sirada gözüm projeksiyon aletini aramaktaydi. komik. cünkü aletin kaderi de ediz hun'un arabasindan farksizdi. cuma günü, en son dersten sonra (ki bu ders yine bizimdi), anfinin kapisi kapatilana kadar, birileri aleti söküp cikarmis ve götürmüstü. bunun üzerine düsünmeye basladim, bir projektörle neler yapilabilir diye. 2 ders sonra da zaten polis incelemesi icin anfiyi bosalttilar.

eve dönüs yolunda sardalyalari düsünüyordum. (frank o'hara - neden ressam degilim?)
bir kutu da sardalya alarak döndüm eve. bu konserve kutularin bir problemi, kutu ne kadar kalin ve direncliyse, kulbunun da o denli ciliz bir baglantiyla baglanmis turden olmasi. evet, tam 10 dakika o sardalyalari acmaya ugrastiktan sonra, sonunda kazdigim bir delikten catal yardimiyla tabagima koyarken, aslinda artik canimin sardalya cekmedigini farkettim.

sanirim, genel-gecer bir kuralin pratige yansimis haliydi bu.
sahip olana kadar istiyorum.

*herseyi*

13 Mart 2005

120305

cuma gunu, sinif arkadaslarimdan biriyle aramda söyle bir dialog gecti;

e - rapunzel rapunzel/ saclarin ne guzel/ yalniz biraz daha uzatsan/ kaleye tirmanmalarini saglasan?
f - birilerinin kaleye tirmanmasini isteyen kim?

10 Mart 2005

090305

okulun zorlugundan, vakit darligindan, günlerin yetmemesinden bahsetmeyecegim. uyunamayan saatlerden de. uyunulan saatlerin ders vaktine denk gelmesinden de.

dun gece bir ruya gordum.
ruyamda eski sevgilim vardi ve onunla en son bulustugumuzda gittigimiz yerdeydik. masanin uzerinde ayni yemekler vardi. ancak fazladan birkac kisi daha oturuyordu bizimle. o ise; evlilik planlarindan ve evlenecegi kizdan bahsediyordu bana. benim de elimde bir sigara vardi ve agzimdan cikarmadan cekiyordum icime. sigara bitince kalkacaktim masadan ama sigara bir turlu bitmiyordu. iste bu asamada ruyada oldugumu anladim. yanimdaki dönüp bana "ya jojo... iste öyle" dediginde "artik yeter!" diyordum.

ve uyandim.

okula 1 saat erken gittim.

07 Mart 2005

060305

ve formula-1 2005 sezonu, bu sabah türkiye saatiyle 6:00'da kosulan avustralya grandprix'si ile start aldi. yaris kesinlikle sikiciydi. fia'nin ve büyük ihtimalle, her ne kadar sadece 25% hisse kendisine ait olsa da medyada sikca rastladigimiz bernie ecclestone'un cabalariyla, ferrari'yi batirma planlari dahilinde gelistirilen yeni kurallarin buyuk bir kismi, bana sadece "sacma" göründü.

lastik savaslari sona mi erdi?
pitte artik gas-stationlarda calisan adamlar calissa kafi mi?
motor 2 yarista da ayni kalacak ne demek!
nerede teknikerlerin bir gecede upgrade'ledikleri motor sistemleri?

sezonla alakali tek umudum, takimlar arasi rekabetin bu sene daha cetrefilli olmasi yönünde.
ah bir de serra demirkol ile okay karacan'i özledim. cnnturk bu isi beceremiyor :(

hamamböceklerinden korkuyorum.

06 Mart 2005

050305

sütten nefret ederim.
sütlü tatlilari yerim.
kati sabuna elimi sürmem.
elimi sabunlamadan tuvaletten cikmam.
dislerimle yanagimin ic kismi arasina kacmis besin parcalariyla, onlar olmasi gereken yere gidene kadar dilimle oynarim.
bunu yapan baska bir insan daha görürsem bu besinin ne oldugunu tahmin etmeye calisirim.
akbil ve motor fislerinden gemi yaparim.
gemileri cöpe atmam.
kahveyi tek sekerli icerim.
kahveyi kupada da icebilirim, bardakta da, fincanda da.
bazen okumadigim halde dergi alabilirim.
okudugum halde de dergi alabilirim.
yarida biraktigim kitaplara devam ederim.
bazen de etmem.
tek basima dolasmayi sevmem.
tek basima dolasmayi seviyormus numarasi yapabilirim.
ses varken uyuyabilirim.
ışık varken de.
otururken de.
gözüm acikken bile.
anlamadigim halde "anladim" diyebilirim.
ciger yemem.
yürek de.
üstüme basilmadigi sürece "ciyak" demem.
hafif palpasyonlari tolere edebilirim.
vitalite testine gelemem.
yasiyorum.

03 Mart 2005

020305

bugun otopsideydik.
kurban bu satirin altinda gizli.
daha dun gece raki-balik alemi yapiyormus.

eve donerken, otobuste pencerenin ust kismindan baktim disariya. once binalar, bulutlar, sonra bir ust gecit ve yayalar. sonra uyudum. hava bozuldu.

akbilim bozuldu.

moralim de.

bazen soruyorum; birseyler de iyi gidecek mi?

02 Mart 2005

010305

mart kapidan baktirir.

bugun eve donus yolunda, montumun yakalarini sherlock holmes modeli yapmis, ellerim ceplerimde donar vaziyette ilerlerken, benimle ayni yone dogru yuruyen bir adam farkettim. depar atayim dedim, o da hizlandi. blöf yaptim, yavasladim, ama hayir. benimle senkron olarak ilerliyordu ve sadece 2 adim önümdeydi.

bu yolu kimse fatimadan hizli alamazdi. bu 1 km'yi ondan iyi bilen olamazdi. kisacasi o, geride kalamazdi.

ilk 250 metrede yerini korudu. 500ncu metreye geldiklerinde durumu esitledi. daha sonra adimlarini siklastirdi. 750nci metreye vardiklarinda one gecmisti. 900uncu metreye ulasildiginda aralarindaki mesafe 5 adim kadar olmustu. 1000nci metrede fatima, ani bir hareketle sola cark etti ve donmus elini cebinden cikardi. bir anahtarlikla beraber. anahtari kapinin kilidine taktiginda, adam arkadan geciyordu. fatima kazanmisti.

tabii, bunun herhangi bir seye etkisi olmadi. hava hala soguktu. ev hala duraktan 1 km otedeydi vesaire. bazen boyle gereksiz seylerle ugrasiyoruz. her aksam bozacaksam neden yatagimi topluyorum, bir sure sonra unutacaksam neden yaziyorum, ayrilacaksam neden asik oluyorum gibi. "gereksiz"

su anda bana gerekenler; bir agri kesici ve bir bardak soguk su.