Pages

26 Nisan 2010

260410


Atlı karıncaydı, helter skelter'dı, enstalasyon direkleriydi derken buna da geldik sonunda. Su dolu bir havuzda, balonların içinde debelenen çocuklar... Kaç insan evladı bunu görür görmez aklına "peki bu hertarafı kapalı balonların içinde nasıl nefes alıyor bu veletler? ya oksijen tükenirse" diye düşünüyor bilemiyorum.

Ancak balondan çıkan bir kız çocuğunun, o günkü yağmurlu havaya karşın saçının başının terden yapıştığını ve ne nefesini ne de yürüyüşünü kontrol edemediğini gördükten sonra dedim "bunlar temelden böyle yetiştiriliyor". Sonra benim dairedeki veletlerin non-stop sarhoş gezmesine şaşırmamalı.

Bu arada bu seneki blog ödüllerinde oyunu kullandın mı? Hala kullanmadıysan 'nün sayfasından "gezi blogları" başlığı altında kidinmind'a oyunu verebilirsin.

24 Nisan 2010

240410

Nikita diyip duruyordu bence JRR Tolkien elfçeyi yaratırken welsh dilinden etkilenmiş diye. Bu da ispatıdır diyorum;

Aragorn bence "açıcı" manasına geliyor. Kısacası "fatih"... Elflerin soyu da Türklere dayanıyormuş zaten.. diye bir de ben sallayayım. Bu arada "ice cream available" yazısındaki büyük "İ" harflerindeki noktalar dikkatinizi çekti mi. Büyük İ'ye nokta koyan kaç tane millet tanıyorsunuz? Peki bu ice-cream nerede var diyorsanız işte burada;



Cinsiyeti sebebiyle kesinlikle "signor" olamayacak, acayip suratsız hintli teyzeleri "freshly made" felan da değil gayet algida (buradaki ismiyle wall's) dondurmaları satarken görürseniz şaşırmayın. Bütün bunlar birer ilüzyon zaten! Magnumun da nanelisi pek hoşmuş ama şimdi hakkını vermek lazım.

Bu arada bu seneki blog ödüllerinde oyunu kullandın mı? Hala kullanmadıysan 'nün sayfasından "gezi blogları" başlığı altında kidinmind'a oyunu verebilirsin.

22 Nisan 2010

220410



Geçenlerde biri kaldığım dairenin kapısını inatla çaldı. Normalde açmam, gelen bana değil çünkü. Evet durum o kadar vahim. Neyse, sadece gelen vatandaş utansın çaldığına diye, gittim kapıyı açtım. Dairedeki diğer veletler o sırada yoklar.

Kapıda kocaman, ama gerçekten kocaman bir ingiliz hatun. Ayağında yan basmaktan yamulmuş ugg'lar, dikişleri patlamak üzere olan bir tayt ve elbette kocaman bir göğüs dekoltesiyle. Kız "yanlış mı geldim ne?" ifadesini silkinip attıktan sonra jordan'ı sormaya başladı. Dedim yok cordın mordın, görmüyor musun. O gelirse ona şu dediğimi iletir misin diye tam ağzını açıyordu ki dedim iletemem. Al sana kalem kağıt ne ileteceksen yaz kapısına yapıştır.

Kıza bir dokun bin ah işit. Hoş ben dokunmaya bile korkarım o cüssede birine ama... Meğer benim partici velet cordın bu kızla beraber sunum hazırlayacakmış. Yarın son günmüş ama cordın -ne tuhaftır ki!?- hiçbirşey yapmayıp, herşeyi kızın üstüne atmış.


Neyse. Dedim Allah kolaylık versin. Tabi böyle bir deyiş yok... Burada heryer not kaynıyor. Herkes not bırakmayı çok seviyor. Hele laboratuvarda notlar çarpışması yaşanıyor. Neredeyse yanlarındakiyle notlar aracılığıyla konuşacaklar. Ama şu yukarıdaki not beni benden aldı.

"Please don't leave items here *but money*"

Bu arada bu seneki blog ödüllerinde oyunu kullandın mı? Hala kullanmadıysan 'nün sayfasından "gezi blogları" başlığı altında kidinmind'a oyunu verebilirsin.

20 Nisan 2010

200410


Bugün havadan sudan, ama en çok da havadan bahsedeceğim. Senenin başında iflas bayrağını çeken, Cardiff kadar nüfusu olan İzlanda'nın bir türlü batamamasından birikmiş enerjiyle midir nedir şu kimsenin ismini doğru düzgün söyleyemediği eyjafjalaj ökumökübilmemnenin volkanik aktivitesinden herhalde herkesin haberi vardır. Tüm havaalanları kapandı, bizimkilerin İngiltereye gelmeleri ve muhtemel Londra gezim de suya düşmüş oldu - an itibariyle-.

Ancak burada bu durumu daha değişik yorumluyorlar. Havaların bu volkanik aktivite sebebiyle sıcak olduğunu söylüyorlar. Ondan mıdır bilemeyeceğim ama havalar gerçekten sıcak. Ve herkesler dışarıda! Bu, yeşillik bulamadığı için otobanların arasındaki adalarda futbol oynayanları çağrıştıran görüntüleri çekmekten kendimi alamıyorum doğrusu. Aslında ingiliz mingiliz ama işte dünya insanı...


Havanın da güneşli olmasını fırsat bilip, eline gitarı alıp manitayı tavlamaya çalışan şu çocuğu görünce, sahil kenarında akdeniz akşamları çalan tipler geldi aklıma. Direkt fotoğraflarını da çekmeye utandım, arkadaşlardan birine zorla poz verdirdim, yanından çocuğu çekerken. Ama fotoğrafa dikkatle bakarsanız, çocuğun arkasında yatıp güneşlenen amca hiç de utanma gereği duymamış.

Gördükleri her çimene uzanıp güneşlenen bu insanları görünce dedim kendi kendime, bir de bizim fakültenin bahçesindeki banklara uzanan amcalara laf ederlerdi. Peh.

Bu arada bu seneki blog ödüllerinde oyunu kullandın mı? Hala kullanmadıysan 'nün sayfasından "gezi blogları" başlığı altında kidinmind'a oyunu verebilirsin.

15 Nisan 2010

150410


Dün akşam tam dalmıştım ki kapı çaldı "zooort" diye. Kızın teki eline almış sanatsal birşeyler, satmaya çalışıyor. Dedim uyuyorum ben, başka kapıya! Benim sanattan anladığım; dolguları dişe benzetmeye yetecek kadar olduğu için çok da umrumda olmadı açıkçası.

Burada enstalasyon yapmak için özel müzelere ihtiyaçları yok adamların. Müze desen hani o da gani. Ama yolda giderken "içeri bakın" yazan direklere sırayla bakarsanız içeride üç boyutlu bir aşk hikayesi görebilirsiniz.

Sonra Roath Park'ta gördüğümüz egzersiz direklerinden sonra bu sanat direklerini de görünce, belediyenin insanları zorla sportif ve sanatsal kişilikler yapmaya uğraştığını düşündüm. Ha bir de istemeden de olsa insanları Gallerce öğrenmeye ittiğini! Şimdi eğer tutup da yanımda duran bir pakistanlıya bile "dym ysmygu" dediğimde pakistanlı bir yarasaya dönüşebiliyorsa... Pardon... Sigara içmenin yasak olduğunu anlayıp elindekini atabiliyorsa, demek ki bu adamlar başarmış!


Ancak söz konusu "sorun çözme"ye gelince bu İngilizlerin politikası da Türklerden zerre kadar farklı olmuyor. Hala undergradlarla aynı odayı paylaşıyorum mesela.

Bir de internetim gelip gidiyor. Resepsiyona söyledim sorunumu. Okulun yurdunda kaldığım için beni okula yönlendirdiler. Okulun IT'sine gittim, beni information service'e yönlendirdiler. Onlara bir mail attım. Cevapta "Senin oturduğun blok undergraduate bloğu. Biz orayı kapsamıyoruz, resepsiyonla görüş" dendi. Resepsiyona döndüm. Beni tekrar okula göndermeye çalıştılar ama direndim. Bu defa da Cable Company'nin telefon numarasını verdiler.

Hala internetim gelip gidiyor.

Bu arada bu seneki blog ödüllerinde oyunu kullandın mı? Hala kullanmadıysan 'nün sayfasından "gezi blogları" başlığı altında kidinmind'a oyunu verebilirsin.

14 Nisan 2010

140410



Baharın hala gösterip vermediği, güneşin çıkıp ısıtamadığı şu günlerde bünyede doğuştan varolan bahar modunun da etkisiyle sağa sola yürümekle meşgulüm. Burada çokça olan mezarlıklardan birinin yanından dalgın bir şekilde geçerken birden bire önümde bir nesne belirdi. Fare diye ufaktan bir çığlık attım ama, aslen üç kocaman sincaptılar.

Tabi bizim neslin sincaptan anladığı uzun entarileri ile şarkı söyleyen Alvin, Simon ve Theodore'dan öte gidemediği için benim şaşkınlığıma da hak vermek lazım. Aynen çizgifilmlerde anlatıldığı gibi, sincaplar beni, ben sincapları görünce karşılıklı bir 5 saniye kadar donup kaldık. Elleri havada, sanki iş üstünde yakalanmış hırsızlar gibiydiler. Sonra pıtıpıtı hemen en yakındaki ağaca tırmanıp kayboldular.

Hali hazırda geçtiğimiz yaz başımdan bir fare olayı geçmiş olduğu için sincap olduklarına sevindim.

Efendim, geçen yaz evde tek başıma oturmuş film izlerkene birden bire oturma odamda yerden hızlıca fırlayarak oturduğum kanepenin altına giren ve kanepeden dışarıya uzanan kuyruğunu sağa sola sallayan bir yaratık görürseniz korkmamanız elde değil. Kaldı ki benim gibi köpekten korkmayan ama kediden korkan, böceklerden ölesiye korktuğu halde onları öldüremeyip üzerlerine bardak kapatan bir kişi için bu tecrübe gerçekten çok kötüydü. Sonra tabi Nikitayı arayıp onu koştura koştura eve çağırmıştım. Bizimki de o hızlı hızlı hareket eden yaratığın üstüne bir battaniye kapatmıştı. Tabi battaniyeyi fırlatmasıyla beraber yaratık kuyruğunu bırakınca, gördüğümüz -daha doğrusu çok hızlı hareket ettiği için tam olarak göremediğimiz- nesnenin yaz sıcağında apartmanın dış cephesine yapışıp, yolunu şaşırdığı için pencereden içeri girmiş büyükçe bir kertenkele olduğunu anlamış olduk.

Burada farelere "hayvan" gözüyle bakılıyor, "haşerat" değil. Bu sebeple, İngiliz halkı fareleri öldürmüyor. Evlerin izolasyon aralıklarından tıkır tıkır ayak sesleri de gelse "ingiltere gerçeği" diyerek geçiştiriyorlar. Adamların bundan birkaç asır önce vebadan geberip gittiklerine şaşırmamak lazım.


Cardiff sokaklarında her türlü hayvana rastlamak mümkün. Hatta yürüyüş yaptığınız parkurda kedi, köpek, güvercin, martı, ördek ve kuğuları sollamak zorunda kalabilirsiniz. Hatta hatta oturacak bir yer bulmak için bu hayvan türlerini hafiften el-bilek hareketleriyle kenara kaydırmanız da gerekebilir. Sonra geçenlerde parkta bir çift gördüm, kuğulara ekmek atıyordu. Dedim "kesin Türktür". Ne de olsa yüzyıllardır baıkçıl bir kuş olan martıları bugüne bugün simitçil yapmış bir milletiz. Hakikaten haklıymışım. Türkmüş.

10 Nisan 2010

090410

TSK'nın "server is too busy" yorumlarını kulak ardı ederek bir el F5'te durmak suretiyle beş dakika boyunca tıkladıktan sonra bizim beyi askere nereye göndereceğimizi öğrenebilmek için gerekli sorgu sayfası açıldı.

Açıldı açılmasına da onay kodu bir türlü gözükmüyor. Öyle uğraş böyle uğraş... Sonunda dört haneli onay kodu açıldı; "2FTM". Dedim "Nikitacım, bu çok güzel bir yer çıkacak bence. Baksana ismimin sessiz harflerini yanyana koymuşlar."

Jandarmam. Kısa dönemim. Erim.

Yerim.

08 Nisan 2010

080410

Güzel ama soğuk bir hafta ve Swansea'ye ikinci bir ziyaretten sonra, tren istasyonunda inip şehir merkezine doğru yürürken Nikita'yla dikkatimizi stadın ilginç bir şekilde yerleştirilişi çekti. Koskoca Millennium Stadyumu diyorsun. Gel gör ki stad sanki araya sıkıştırılmış gibi. Santimle ayarlanmış.

Tabi doğal olarak insanın aklına işeyebilmek için sağa dönmek zorunda kaldığın tuvaletler geliyor. Sorsan ev 5 oda 3 banyolu... Bizim laz müteahhitlerin buralara da el attığından şüphelenmedik değil.
Bu arada geçen bahsettiğim gallerin ingiltereyi yenmeyi gurur yaptığına dair yazının aslını da buldum; "We welshmen do not mind much if we have to bow the knee to Scotland or Ireland but we do take a special delight in whacking England" Tabi önce stadını düzgün konuşlandır bir diyesim gelse de Old Trafford'u felan görmedim, birşey diyemeyeceğim.

Bir de acayip eğlenceli bir Manchester United- Bayern Munich maçı izledikten sonra Türk futbolunun düştüğü halleri, maçların ne kadar zevksiz olduğunu tartışmaya başladık. Ben de dedim, işte Türk futbolunun düştüğü yer... Ucuzluk pazarlarında standdaki tek forma, o da 10 pound. "İşte kızım, buralardaki tek Türk forması.." diye kasılmaya başlayan Nikita'nınsa olayı tamamen tersinden algıladığı kanısındayım.

04 Nisan 2010

040410

Eveet.

Havaların kendince göster-ama-verme prosedürünü benimsediği şu günlerde parklar ve bahçeler, benim gibi kararsız adamlarla dolmuş vaziyette. Kimileri flip-floplarıyla, kimileriyse ugg larıyla ortama renk katmaktaydı.

Parklar malumunuz geniş. Burada adam başına en az 127 metrekare park ve bahçe alanı düşüyor. Emin olun, o kadar apartman dairesi düşmüyor. Dolayısıyla ipini koparan bu parklara çeşitli etkinlikler yapmaya gidiyor. Misalen;

Bu amcalar, geçen postlardan birinde bahsettiğim üzere "rugby" oynuyorlar... zannetmeyin! Bu amcalar, amerikan futbolu oynuyorlar. Bana sorsanız tabi uzaktan bakınca hepsi aynı. Sanırım amerikan futbolunun yere yatıp yuvarlanma kısmından oldukça zevk alıyorlar. Çünkü buralar oldukça çamurlu. Nikita, o kadar çamurun çamaşır makinasını bozacağını, bu sebeple önce hortumla bu adamları yıkamak gerektiğiniz savunuyor. Katılıyorum.

Sonra bir de kriket oynayan şu grup vardı. İşin ilginci, kriketin atasporu olduğu İngiltere'nin muhterem vatandaşları amerikan futbolu oynarken, pakistandan gelmiş abiler ellerinde kriket sopalarıylan sahalarda cirit atmaktalardı! Şimdi diyeceksiniz futbol oynayan yok muydu. Allah inandırsın, birkaç kız bir topun peşinde koşturuyorlardı ama oynadıkları tam olarak neydi çözemedim. Sanırım futbol oynuyorlardı. Genel olarak parkta ragbi, amerikan futbolu, kriket, tenis ve hatta curling derrmişim, yok tabi kürek çekme diyecektim gani gani gerçekleşirken futbol oynayan kısmın 6 kişiyi bulamaması bana gene iki evvelki postumu düşündürdü. Is football really for pussies?

Ha son olarak bir de egzersiz direkleri diye hadiseler var burada. Gezerken merak edip yanınızda arzı endam eden bu direkleri yakından incelerseniz herbirinde birkaç farklı egzersiz görebilirsiniz. Misalen şekilde "isometric squad" ve "achilles stretch" yapabilmek için çalışan bir çift görmektesiniz. Isometric squad pozisyonunda poz vermekte olan Nikita şekilde "hadi çabuk çek, düşmek üzereyim" demekle meşguldü mesela.


İkinci hareketi yapan Kiddo ise şekilden de anlaşılabileceği üzere hareketi yaparken, tüm çakralarını açmış, üstün güçlerden destek almakla meşgul. Son hareket "stretch kick" idi ve bacağı neredeyse kafa hizasına kaldırmayı içerdiği için elbette yalan oldu. Bu arada galliler strecth kelimesini strecht olarak yazmışlar, o da dikkatimizden kaçmadı değil. Aklımıza hemen egzos, ekzost, eksos tamiri yapan dükkanlar geldi.

Ve bitirmek gerekirse, evet, Nikita'm bana çok güzel bir süpriz yaptı. Ben bunları yazarken sol yanımdan "Bu kadar uzun yazıyı kim okuyacak! Sen yazmasan ben okumama mesela" diyor.

Rıdvan "gol" diyor.

03 Nisan 2010

030410

Cardiff'ten dönüşte edineceğim bir alışkanlık varsa o da "yanımda şemsiye taşımak" olacak. Zira yürümeye başladığımda gayet soğuk ama gayet kuru olan hava bir anda yağmurlu hale dönüşebiliyor. Yağmur damlalarının yere varmasıyla beraber senkron bir şekilde sokaktaki herkes çantalarından şemsiyelerini çıkartıp açıyor. Bu sahne bana Björk'ün "It's Oh So Quiet!" videosunu hatırlatıyor.

Aslında o video ne kadar canlı ve renkliyse, bu adamların havası da bir o kadar gri ve renksiz. Ancak adamlar inatçılar bunu değiştirmeye! Dolayısıyla adım başı heryere atlı karıncalar ve helter-skelter olarak geçen jumbo kaydıraklar koyuyorlar.


Bu arada, tavsiyem fotoğrafların "güneşli" oluşuna aldanmamanız yönünde olacak. Zira kendisi bundan 3 hafta önce başlayan ve 1 hafta sürdükten sonra sona eren "ilkbahar"dan kalma bir günde çekildi. Şimdi durum biraz farklı.

Bu arada bundan seneler evvel -daha ilkokul bebesiyken- buraya geldiğimizde en büyük zevkim Queen Streetteki bu Helter Skelter'a binmekti. Artık çocuktuk da mı bize devasa görünüyordu, yoksa yıllara yenik düşerek küçüldü mü bilemiyorum ancak ismi bile değişmiş; "Aladdin's Magic Carpet" (Alaaddin'in Sihirli Halısı) olmuş. Tabi ki kayarken İngilizlerin kar beyazı totoları tutuşup alev almasın diye altlarına koydukları paspaslardan geliyor isim.
Sonra sonunda yürüyüş ayakkabıları aldım kendime. Tipleri çok muhteşem olmasa da kendimi dağa bayıra vurduğumda işime yarayacaklarını düşünüyorum. Satış elemanı çocuğa sordum "yağmur geçirmiyor değil mi?" diye. Çocuk güldü. Zira yağmur geçiren bir koşu ayakkabısı dünyanın Britanya olarak bilinen kısmına gayet ters. Sonra bu ayakkabıları aldığım meşhur JD buçuklu numara çalışmıyormuş. Allah'tan ayağım tam numara dedim. Zira 4 numara 36 ediyor, 5 numara 38. 37 olanlar neye razı oluyorlar bilemiyorum. Ayakkabıları aldım. Ağzı büzülen naylon poşete koydular. Burada böyle. Yağmura adapte olmuş herşey.
Büzgülü poşetimle dışarı çıktığımda dolu yağıyordu. Kafama düşen tanelerden dolayı kaç beyin hücrem öldü, aptal olur muyum bilemiyorum. Sonra kartpostal bakmaya girdim. Dışarı çıktığımda güneş açmıştı. Üst-baş bakmaya girip dışarı çıktığımdaysa yağmur yağıyordu. İki mevsimi döndürüp döndürüp yaşayabiliyoruz.
Ne güzel değil mi.

02 Nisan 2010

020410


Hava bu şekilde olunca alışverişe dahi çıkamıyorsun.

Bu arada hava durumunun aksine dün kar yağdı burada. Hatta bir an öyle lapa lapa yağdı ki, o sırada yanımda pencereden dışarıyı seyreden bir ufaklık "anne kar-topu oynayalım" dedi. Annesi de iki dakika sonra yine yağmur yağacağını tahmin etmiş olsa gerek "bu havada kar-topu oynanmaz" diye akıllıca bir tespitte bulundu.

Nisan ayında Cardiff'te kar yağabiliyor. Gelmeyi düşüneniniz varsa parkalarınızı kapın da gelin. Zira burada vitrinlerin hepsi yaz sezonunu açtı, hırka bile bulamayabilirsiniz.