Lakin bu postun konusu tramvayda geçiyor. Hatta spesifik olmak gerekirse Gülhane-Sultanahmet durakları arasında.
İstanbul'u lodosun vurduğu sıcak bir kış günüydü. (Güzel giriş)
Bilge, tramvayın ritmik sesi ve sıkışık insanların ter kokusunda uyukluyordu. Derken bir ses "Bir sonraki durak Gülhane" dedi... Birkaç saniye sonra tekrar "Gülhane". Ve ne olduysa o anda oldu. Anonsu yapan teyze o son "Gülhane"yi söylemeyecekti! Bizimki deli bir yaygara koparıp ağlamaya başladı. şunun şurasında kalmış bir durak. Çocuğu bebek arabasından söküp çıkarsam bir elimde bebek arabası, bir elimde çocukla hayatta o sıkışıklıkta inemem, maazallah düşer müşer akşam haberlerine çıkarız. Şişşt pişşt felan diyorum.
Bu sırada teyzelerden biri iki koltuk öteden bıdı bıdı ediyor ;
- Bir almadı çocuğu kucağına. Ağlamaktan perişan oldu çocuk. Alsa ölür mü sanki? Birşeyi eksilecek!
Teyzenin yanındaki abla dayanamadı;
- Bir alsanız çocuğu kucağınıza, belki sakinleşir? dedi.
- Almayacağım, derken bir de baktım ki puset sağa sola sallanıyor. Noluyo lan? diye kafamı çevirdim baktım ki, yanımdaki koltukta oturan teyze dayanamayıp çocuğu sallamaya başlamış bile.
Kıssadan hisse;
- Çocuk dediğin ağlamaz.
- Bu teyzeler ağlamadan çocuk büyütmüşler.
- Yardıma muhtaç çocuk sensörleri sadece yardıma muhtaç çocuklaarı görünce çalışmıyor sanırım (bkz mendilci, tinerci çocuklar)
0 Yorum:
Yorum Gönder