Pages

28 Eylül 2005

280905

Bu yazin son aktivitesinde, Fimekimine gitmeye karar vermis bulunuyorum. Birkac film sectim, Lars von Trier ve Michael Haneke'nin filmlerine bos yer bulamadik ama neyse, listemiz su sekilde;

2 Ekim Pazar
Factotum; Bent Hamer
Charles Bukowski'nin romanindan uyarlama. Matt Dillon ve Lili Taylor oynuyor. Bukowski'ye hayran olmasam ve uyarlamalarinin pek de basarili oldugunu düsünmesem de, bence izlemeli.

3 Ekim Pazartesi
Somersault; Cate Shortland
Bir milyon arti bir ödül kazanmis Avustralya yapimi bir film. Izleyelim guzelleselim.

4 Ekim Salı
Je préfère qu'on reste amis ( Just Friends); Olivier Nakache, Eric Toledano
Evet. Bendeniz Gerard Depardieu hayrani kisilik olarak oraya sadece bu sebeple gitmek istiyorum. Gercekten. Gercekten. Evet. Oh-la-la. Bu arada hem ingilizce hem Türkce subtitle nasil olacak, cok meraklandim simdi.

5 Ekim Carsamba;
Hwal; Kim ki-Duk
Kore filmleri The Oldboy'dan bu yana ilgimi cekiyor. Bu filmin de konusu eksantirik bicimde "anlatilmis". Anlatilmis, yani brosürde, internette vesaire. Genelde minimalist denilince bütce darligi, sözler yerine bakislar denilince de Charlie Chaplin dönemi sinema aklima gelse ve mekanin sinirli kalmasi ve bunun da deniz olmasi beni bogacak gibi dursa da bakacagiz diyoruz. Ha bir de okulun ilk haftasini ortalamis oluyoruz. E?

*sinavlarim bitti. sinav sonuclari kismindaki guncellemeleri takip edin.*

17 Eylül 2005

160905

Kaç kitabım var?

Ben arşivcilerden değilim. Şu dünyada okunacak o kadar çok kitap var ki, bir kitaba geri dönüp baştan okuyacak kadar vaktim olmayabilir. Asla. Bu sebeple dört bir yana kitap salmış durumdayım. Sadece Arşivlediğim 3 yazar var şu anda. Bir de Kendini Prens Sanan Kurbağa'mdan iki tane var; birini herkese verebileyim diye aldim. Böylesine cömertim işte. Kitaplarımı sonra istemeyi de unuturum çoğunlukla. Kısacası, saymadım. Ama öyle 300-500 tane felan yoktur.

En son aldığım kitap?

En son, Nezih Kitabevi'nde (reklam) Douglas Adams'in The Ultimate Hitchhiker's Guide'ını aldım. The Hitchhiker kitaplarinin toplaması, artı bonus bir hikayeyle, Douglas Adams'ın sonradan eklediği bir tarihçe barındıran koccaman bir kitap. Pek şahane. Ama kalınlığı sebebiyle taşınacak gibi değil sağda solda. Anca gece yatarken.

En son okuduğum kitap?

Kurt Vonnegut'un "Timequake"inden sonra, Douglas Adams'in "The Restaurant at the end of the Universe" ünü okudum. Şimdi de yine Douglas Adams'tan "Life, the Universe and Everything"i okuyorum.

Benim için anlamı olan ilk beş kitap?

1) Günlerin Köpüğü - Boris Vian;
Üçlemenin ilk kitabı. Belki de hiçbir zaman yazılmamalıydı.

2) Kendini Prens Sanan Kurbağa - Sabri Kaliç;
"Bir yer: İstanbul.
Bir zaman: Akşam.
Bir mekân; Beyoğlu.
Bir insan: genç adam.
Bütün bunlar sizce nereye varır.
Yanıt: Hiiiç!" diyerek, 2000 tarihli günlük önsözlerime giriş yapmayı başarmıştır. Yapılabilecek en kötü kitap kapağına sahip olsa da, yazılabilecek en "herşey".

3) Gösteri Peygamberi - Chuck Palahniuk;
Palahniuk'un okuduğum ilk kitabı olmasındandır, belki de kendisini her kitabiyla "tarz" olarak tekrar ettiğini farkedişimden öncedir (farkettikten sonra da pek birşey değişmedi aslen) bilemeyeceğim. En sevdiğim Palahniuk eseri. Öyle işte.

4) Çarklar Arasında - Hermann Hesse;
Çok klişe yazarlardan gidiyorum hoş, daha 5nci maddeyi görmediniz ama, bu kitabın derin bir "ben neden çalışıyorum" mazisi var. Fen Liseleri Sınavı'na hazırlanırken okumuştum, çok net hatırlıyorum. Kahrolsun Emmalar, yaşasın Hanslar dediğimi de tabii.

5) Çavdar Tarlasında Çocuklar - Jerome David Salinger;
Teoman adamı, "gönülçelen gönülçelen lallaaa" diye şarkı yaptığından beri ismini zikrederken korkar olduk ama hayir, sonuna kadar arkasındayız. Hatta dialog yazma sıkıntısı olanları hala daha Salinger'a yönlendiriyoruz. Bu kitaptan sonra, birkaç kitabıyla, birkaç kısa hikayesini okudum zâtın. Onun gibi kısa hikaye yazmak için nelerimi verebilirdim diye düşündüm sonra da.

*Bonus * Gizli Ada - Enyd Blyton
Çocukluğumun kitabıdır. Ve hayatımda 3-5 kere okuduğum tek kitaptır. Ölesiye severim. İlkokul ikide okuduğumdan bu yana hep içinde eşya depolayacağım bir ağaç kovuğum, hep suda yüzen bir ineğim, hem bir sandalım ve bir Jack'im olsun istemiştim. Ağaç kovuğundan sandalıyla suda yüzen Jack isimli bir inek olmayı değil.

Okunmayı bekleyen kitaplar?*

1) So Long and Thanks For All the Fish ve Mostly Harmless ile Douglas Adams;
2) Kinyas ve Kayra'dan sonra bir türlü fırsat bulamadığım Zargana'sıyla Hakan Günday;
3) Bir de her ne kadar beni aştığını farketmiş olsam da inatla; Romeo and Juliet.

juliet - then, window, let light inand let life out!
romeo - farewell, farewell! one kiss, and i'll descend.


Elim Sizde!

Kipritçi Hatun
Şatodaki Cambaz
Nokibey'im.
Bir de fena halde Nikita'yi sobeleyesim var ama şu anda Kraliçe Elizabeth'le önemli konular konuşuyor olabilir.

Beni Sobeleyen;

Salyangoz

*Selj'den aşırma soru.

10 Eylül 2005

090905

Bütünlemelerimin cok da iyi gittigini soyleyemeyecegim. Aslinda kötü gidiyorlar. Ortaokulda tuttugum gunluklerden birini geri dönüp okudugumda “bir daha sinavlar, dersler ve okuldan bahsetmeyecegim” demistim. Yalan oldu tabi. Ne zaman inek oldum ki ben. (Dogumgünümde inekli kupa, inekli terlik, inekli yatak örtüsü almam tesadüftü, degil mi.)

Dün okulda, heidi alyuvarli yanaklarimla dolasiyordum sanirim. Inek mevzu bahisken... Yanaklarimi sıkan sıkana. Ilkokuldan bu yana, yanaklarim bu kadar makas alınmasına aliskin degillerdi, simardilar biraz. Guzel duyguymus. Ozlemisim.

Ilk etapta, isildakla iceri girip salterleri kaldirdigimiz molar anfisinde her zamanki yerimde konuslanmis, sinav pozisyonumu da almis beklerken, sol aciktan biri yanagimi sıktı. Baktim, profesor... “Sen de mi kaldin? Nasil oldu o?” dedi. Bilemeyecegim, oldu iste... Sinavi anlatmayacagim. Hayatim film seridi oldu, periodontoloji bilgilerim etrafinda sarmal olusturdular ve önümden double-helix modunda gectiler. Sinavdan ciktim.

Kantine gittim, cay aldim. (Satodaki hatuna selamlar olsun, cay her daim tuketilebilen, sicak ve bekledikce tadi guzellesen icecektir.) Akabinde kipritci hatunu da sürükleyip merdivenlerden yukari ve disari (alt cenenin büyümesi yönünde) cikarken, ortodonti asistanimla karsilastim. Bilal. Naber dedi. Kötü dedim. “Niye? Ne oldu?” dedi. Sekiz dersten kaldim dedim. Ellerini acti ve six? dedi. Kafami salladim, ellerimi actim ve “sekiz” dedim. Sok oldu adamcagiz. “How did this happen?” dedi arap aksaniyla. Bilemiyorum oldu iste. “See you next year!” dedi yanagimi sıkarak. Guldum.

Guldum.

Eve geldim. Agladim.

Annem geldi, yanagimi sıktı. Evet ben de seviyorum seni cok ve evet saglik herseyden önemli. Hem daha sonuclar aciklanmadi ve bütünlemeleri toleransli okur hocalar. Babam oyle diyor. O da sıktı yanagimi.

Soz sıkmaktan acilmisken... Dislerimi sıkmaktan usandim. Gun basina iki kas gevsetici, bir antiromatizmal ve agri kesici alip gece plagimi takip kafayi vurup yatmaktan da. En cok da sabahlari kalkip plagimi fircalayip suya koymaktan. Nene degilim ki ben. Henuz. Simdi ne mi yapacagim? Asagi inecegim, buzluktan börek cikarip firina atacagim. Sonra da afiyetle yiyecegim. Böörek diye okuyorum, ne olmus, bir itiraziniz mi var?

*Bir de surada bir link var. Tikla.

05 Eylül 2005

040905

robert smith gibi "never" demek istiyorum.
fatima.

02 Eylül 2005

010905

bir süre daha yokum. arayanlar surada burada bulabilir. bulamayabilir de. elli bin kisi varmis. her an kaybolabilirim. tek gidiyorum. evet cok cesurum.