Pages

16 Aralık 2006

161206

Kaptan mağara adamı geliyor.

09 Aralık 2006

091206

oncelikle bir uyariyla baslamak lazim bu yaziya.
eger cumartesi aksami icin bir planiniz yoksa, annenizle oturup cay ve cerez esliginde arka arkaya badigard ve yuv gat meyıl izlemeyin. sagliga mideye felan zararli. sonra reklam ya da film arasi yoksa pek daha zararli.

gecen pazar bir adet les sinavina girdim. allah biliyor ya sadece 2006 mayis sorularina bakarak girdim. blog camiasinda taninan bir arkadasimiz bundan bir bucuk sene evvel, bu sinav icin "ösym pazar bulmacasi" demisti de hadi leyn cekmistim. ancak sinavdan sonra kendisine katildigimi soyleyecegim. (hos, rezil olma ihtimaline karsin, bu yaziyi sinavdan sonra yaziyorum.)

ha bir de, doktoraya basvurmak amaciyla girdigim bu sinavdan 2 gun evvel, bir arkadasim su sozleri soyledi; "yaa biliyor musun, bu curukler murukler felan hepsi genetik."

biri bize bunu dishekimligine girmeden evvel soyleseydi, okumazdik bes sene. meger hepsi yalanmis. ha sunu bileydik...

26 Kasım 2006

261106

senelerdir geceleri dis sıkmaktan muzdarip bir insan evladiyim. pek cogumuz gibi.

onceleri dediler ki etyolojik sebebi elimine etmeden rahata kavusamazsiniz. baktik, sebebi ortadan kaldirmanin mumkunati yok. zira beyaz atli prens gelip opecek olsa, kronik periodontitisli mi diye kontrol eder, ya da hepatit bulastirirsa diye korkar olduk.

az gittik uz gittik dere tepe duz gittik. baska cozumlere basvurduk. kas gevseticiler, antienflamatuarlar, analjezikler ve elbette gece plagi.

donduk bir de baktik ki meger arpa boyu yol gitmisiz. en son"himm bu boyle olmayacak. psikolojik konsultasyon gerekli.." dedi bilirkisi ve boylece masalimizin "psikolojik danisman" arama kismina gectik.

gecenlerde bir psikologa dis gicirdatma teshisi koydum. elma da kime duserse dussun.

*ben yokum*

14 Kasım 2006

141106

odanin dekorasyonunda degisim ruzgarlari esti.
les kitabi masa uzerinden kalkti ki zaten 99 mayis les'i disinda bir halt da cozmemistim. yerine beyaz musambamizi serdik, polimetilmetakrilat ve metilmetakrilat kardeslerle birlikte, izolasyon materyalleri, ispirto ve bek, elbette mumlarimiz, aljinatimiz ve silikonumuz konuverdi.

evet, protez yapmaya hazirim.

ayni zamanda üc kaplan yirticiliginda dolgu soker, iki lama tukurmesi tutuculugunda yenisini yaparim. bu da yetmez, su aygirilarinin dis kovuklarindaki besinlerle beslenen mutualist kuslar misali konarim disten dise... sek sek sekerek mahmure.


bir yastik yorgan atinca burasi da super olacak.




01 Eylül 2006

010906

Bugünkü blogumuzun sorulari; japon bilimadamlari ne kadar biliyor? Türkler neden susamaz? Ve vapurda uyumanin incelikleri nelerdir?

Ilk etapta, japon bilimadamlarinin gercekten boydan fakir ancak arastirmadan zengin insanlar olduklarini soyleyebilirim. Allah inandirsin, gecen gun yine dishekimligi ile alakali bir seminere cagrildim (hemen parantez ici bilgi olarak hohho beni surekli seminerlere cagiriyorlar naggber diyecegim.) Aslen buna seminerden cok bir urun tanitimi diyelim. Allah inandirsin dedim ya, gercekten o inandirmazsa, adamlarin sunduklari verilere inanmak pek akil kâri degil. “Biz bunu yaptik, arastiricilarimiz bunu kontrol etti, bilim adamlarimiz super raporlar hazirladi” da... Herhangi baska bir arastirmacinin raporu felan yok. Yazis yani. Zaten, dönüp ismi –lazim degil- bir kamyon markasini feci halde andirmakta olan bilimadamimiza “peki ya kontr-arastirmalar?” diye sordugunuz zaman “ugh” diye kaliyor.
Kalir tabi azizim.
Kalir, cünkü bu adamlar cok sey biliyorlar.
Ama...
Ingilizce bilmiyorlar.
Zaten benim oradaki mevcudiyetimin temeli de bu ingilizce cagrisimi yapan, ama kesinlikle alakasi olmayan dili, pek sevgili dinleklere cevirmek idi. Isin en zor kismi da soru-cevap safhasiydi. Zira dinleklerin özene bezene hazirladiklari sorulari ayni sekilde cevirince bir turlu japon bilimadamimiza anlatamiyordum. Kafasinda animelerden asirma bir ampul yanma sahnesi hazirlamak amaciyla kendisine, air flow’u anlatmak icin yanaklarimi sisirip adamin suratina dogru üfledigimi, light-curing unit icin elime lazer tabancasi almis rolü kestigimi ve kesinlikle mankenlere tas cikardigimi, tensile icin iki elimi yumruk yapip zorla birbirinden uzaklasiyormus gibi ikindigimi, shear icinse bir sopa parcasini dizimde ortadan ikiye bükme pozisyonuna gecisimi anlatmayacagim bile. Ups, anlatmisim.

Herneyse, baktim bunlar ingilizce bilmiyor, “arigato” diyerek ortamdan uzaklastirirken, hesabima aktarilan meblagi ogrenerek oldukca guldum. Beyler, siz siz olun 4 “mili”litresi 110 euro olan bir malzemenin tanitiminda %100 etkili olan bir cevirmene, 4 mililitrelik bile degeri olmadigini kanitlayan ucretler vermeyin. Bu arada ismi lazim degil firmaya da, sevgilimle “bir” aksam yemegi yiyebilecek kadar ödeme yaptiklari icin tesekkur ediyorum. Bastan soyleseydiniz, ben size iki katini verirdim, benim yerime siz cevirirdiniz.

Cevirme demisken, iki lafi dogru duzgun ceviremeyen ve icinde bulundugu ahval ve seraiti anlatmaktan yoksun pek sevgili Turk arkadaslarimiza da deginmeden gecemeyecegim. Hepsi aslinda birer telekomunikasyon “bilimadami” da.. Sizin haberiniz yok.

Bugün can sikintisindan bir iki ameliyata gireyim diyerekten fayansci ustasini aratmayan mavi cerrahi takimimi ustume gecirmis, galoslarimla enterasan sesler cikararak yürürüyordum. Gömük yirmi yas disi cekimlerinden birisi... Koltukta da “nasil ya! istemem be!” seklinde konusan pek degerli yirmilik bir veledimiz oturuyor. Neyse, cocugun susmasini sagladiktan sonra 15 dakika icinde disi cekip, dikislerini attik. Sonra agzina pamuk tampon koyduk ve ben “sessiz kalma hakkina sahipsiniz..” misali amerikan filmlerinden firlamis, artik ezberledigim seyleri sirayla saymaya basladim; “En az 20 dakika pamuk tamponu isiracaksin, soguk kompres uygula, siddetli calkalama, iki gun sigara alkol yok, aspirin yok, cok sicak icecek yok....” diye sayarken cocuk da “niye ya! nasil sigara olmaz be!” seklinde naralar atmaktaydi. Dedim guzel kardesim bir sus. Gel sana bir ilac yazalim.

Ben masada hastaya recete yazarken, masanin ustunde de ameliyat listesi vardi. Orada da benim ismim... Cocuk eline cep telefonunu aldi takir takir bisiyler yaziyor. Sonra döndü bana gösteriyor;

Cocugun cep telefonu - Sen buradaki misin?” (Orada Fatima yaziyor...)
Fatimanin yamuk agzi – Hıı..
CCT – Fatma mi Fatima mi?
FYA – Fatima.
CCT - Nerelisin Fatima?
FYA – Türkiye.
CCT – Hangi il?
FYA – Napacaksin...
CCT – Merak ettim, ilgimi cekti de...
FYA – Bi sktrip gider misin?
CCT – Efendim?
FYA – Preskripti isletir misin?
Bu sekilde eline receteyi vererek ortamdan uzaklastirdik. Bu sekilde, nasil olup da her yaz onlarca “Rus kizi chatlestigi Turkle kacti...” “Ingiliz anne; Kizim Antalyaya chatlestigi cocuga kacti..” haberi okudugumuza da akil sir erdirdim. Mesele konusmak degil de konus’tur’mak olunca, Türklere bir cesaret geliyor kuzum.

Son olarak vapurda uyumanin incelikleri dedik, bu da blogun romatik kismi. Horul horul uyuyorum valla diyerek ortami rezil ettikten sonra , yine de arada gögsüme düsen basimi tutan birileri olsa hic fena olmazdi diyorum.

28 Ağustos 2006

280806

Uyusuk biriyim.
Denir hani, Fifa - Fia - Fiesta kardeslerin soyadi Afyonoglu'dur. Sanirim gunumuzde bu hedeleri opioid olarak kullanmayan pek adam yok. Ve ben de uyusugum. Soyadimi Uyusukoglu olarak degistirebilirim misalen, boyle seyler genetik kodda yaziliyor. Annem bir sampiyonlar ligi macinda kalp krizi gecirmez, sevgilim futbolun asla sadece futbol olmadigini kanitlama yolunda mafya tarafindan bir suikaste kurban gitmez, ablam da kendini gunun birinde Alonsonun onune atmazsa bu iddialarim curumus olacak, ben de Uyusukoglu soyadindan feragat edip, herkese turk oldugumu gosterecegim.

Donelim konumuza...
Uyusuk bir pazar sabahi yataktan kalkarken, bugun 53 derecelik bir pistin ustunde 40 derecelik hava sicakligi ve 73% nem kosullari altinda yuz metreyi on saniyenin altinda kosmaya calisacaksin deselerdi, "ak sacli dede, yanlis ruyaya geldin..." derdim. "Bana boyle dedigin icin bugun schumacher 3ncu olacak" diye durtunce birden bire kendime geldim; bugun grandprix vardi!

Gidis rahatti ancak bu sene nedense organizasyon, otobuslere bilet zorunlulugu getirmisti, ister ogrenci ol ister tam, mecburen 2 tam bilet atiyordun (ki gecen seneki sadece formula biletini göstermek yeterli, buyrunuz... misafirperverliginden sonra iett nin gecen sene bu isten ne kadar zararli cikmis olabilecegini hesaplamaya calistim. bu sene acigi kapatip kâra gecmeyi hedeflediklerini dusundugumden) Bu arada neden bilmiyorum, turistlerde bir bagira cagira konusma hastaligi var. Italyanlar, almanlar, polonyalilar... Otobuste sadece biz variz havasindalar.

Bu sene tribun sekizdeydim ki bu da beni, direkt onüc ve ondördüncü virajin önüne ve otomobillerin en dusuk hiza gectikleri yere getiriyordu. Kasklar dahi cok rahat secilebiliyordu, zira pistten sadece 25 metre uzaktaydim. Benden dört-bes blok ötede oturan Yalcin da her koltugun bir digerine gore avantaji ve dezavantaji oldugundan bahsederek, start-finish duzlugunu goremiyor olmamin uzuntusunu hafifletmeyi bildi. kendisine buradan öpücükler ve ömür boyu saadetler...

Gecen sene kiyafetli seramoni, ayni zamanda klasik arabalar icerisinde pilotlarin teker teker gecerek bizleri selamladiklari yarim saatlik bir toren seklindeydi. Bu sene, özellikle her "önemli" olay gününde mutlaka bir kaza ile otobani tikamayi basaran milletimiz hasebiyle, saatlerce trafikte kalip alana girmemle birlikte tribunlere kosmamin bir olmasi gerekse de, bekledigim kadar uzun uzun bir seramoni goremedim. Hatta utanmayip "pilotlarin hepsini bir traktore tikmislar, tur attiriyorlar hih" deme curetini bile kendimde buldum.

Yaristan cok cok bahsetmeye gerek yok. Önümde Almanyadan gelmis kocaman bir Ferrari kafilesi ve Almanlardan birinin poposuna yapismis kuvvetli muhtemel bir Türkün sakizi, onun önünde Kimi hayrani bir cift Finli, kösede Superaguriden herhangi bir pilot gectiginde anlamadigimiz bir yigin kelime savuran Capon bir teyze, yaris boyunca sevgilisine surekli fotografini cekmesi hususunda baski yapan Rus bir hatun ve yine Rus sevgilisi ile birlikte united colors of benetton tadinda yaris izledik.


Yaris bitiminde, muhtemelen "simdi teller indirilecek hazir olun" denmedigi icin, milletin bir anda stadi bosaltmasina anlam da verebildik ama yine de tellere yapismis bir halde padocka kosmaya meyillendik. Tellerin indirilmesiyle birlikte ak sacli dedenin kerametleri de bir bir hayat buluyordu. Muzmin sakat etiketimle birlikte topuklarim kicima carpa carpa kosuyordum. Kürsünün hemen önündeki tellerin arkasina yapisip (tellere tirmanmis bir cogugun iki bacaginin arasindan...) Schumiyi sapkasini takarken ve Massa'yi da aglarken gorunce, Jean Todt'a olan kizginligim bile gecti.

Buradan ana tribun kapilarini acmayip bizi once bir kilometre ileri, sonra da iki kilometre geriye yuruten ve bu sirada sivi tatbikinde bulunmayan organizasyona, otobus kuyrugunda beklemenin ne demek oldugundan bihaber guzide turistlerimize, illa klimali araca binecegim diye israr edip ayakta kalan ve Kurtkoy kavsagindaki trafikle beraber meniskusu azan, bu sebeple oturan adamlardan birinden ayagini biraz otelemesini istedikten sonra onun ayak ucuna oturup kulkedisi kivaminda takilan kendime, ve buna karsin kalkip bana yer veren, sadece yaris icin baska bir sehirden istanbula geldigini, grand standde oturdugunu ve Ferrari fan'i oldugunu anladigim zâta selamlarimi iletiyorum. Ah bir de "real turkish tifosi"lere...

Who is Alonso?
Forza Schumi..!

*fotograflar fatima tarafindan cekilmistir. ehm ben oluyorum*

06 Ağustos 2006

060806

Burada ilginc bir tatil var.

Belki de guneye giderken doguda oturmamak gerekiyor arabada, oglene degin... Fazla gunes zarar, UV filtreli gunes yaglari ise yalan. Gayet ultra-violent bir uygulamaya tabi oldum. Soyuluyorum.

Tatil bekledigim kadar eglenceli degil. Cunku burada internet var, televizyon var. Gazeteler bile eskiden 10dan once gelmezdi, simdi sabahin 7sinde bakkalda. Hic zevkli degil. Ayrica artik suraya gidelim, buraya gidelim diye pedere yalvarmiyoruz. Zira evde ehliyeti olan kisi sayisi 3'e firlayinca, her eline geciren tur attiriyor. Gunes batisini bile izledik, ama sonra eve donduk, televizyonda bir dizi varmis. Misalen yarin daga cikacagiz mangal yapmaya, "kusra kalmayin kardisler, bugun hungaroringdeki seedingler feci heyecanliydi, yarin gp izleyecegim" diyecegim. Hem schumacherle alonsoyu ilk 10da gormedigi kac yaris daha izler bu gozler? Degil mi ama.

Kitaplarimi da okuyamiyorum. Iki kitap getirdim ve totalde 80 sayfadan fazla okuyamadim. Havuz derseniz, dinle bu askim sana dinle, ayrica elimi de kolumu da bagla hadi, sanma sakin beni prenses peri, hoplatalim hoppidi hoppidi... En son allah belani versin'le cikis yapiyoruz zira o sirada 90-60-90 vucudum var diye dansederek gezinen bir yigin pareolu insan gozunuze ilisiyor.

Bir de her bloglmamizda aldigimiz reklamimiza bir yenisini daha ekliyoruz. Ulker'in Çizi reklamindan bahsedecegim. Bilmeyenler icin soyle bir ozet geceyim. Kiyida kosede kalmis bir kir lokantasina girip "acele" olarak "tavuk kanadi" isteyen genc, catal bicakla oynarken, arka tarafta tavugu yakalamaya calisan lokanta sahibini goruruz. Sonra slogan cikar; "acliginizi yatistirin.."
Guzel bir reklamdi, izlerken de epey gulmustum, iyi abartmislar demistim. Ancak gecenlerde kuzu cevirme yemege giderken, kuzunun henuz cevirilme asamasinda oldugunu ogrenip, aclik yatistirmak niyetine yakindaki lokantaya gidip ya tandir ya alabalik seceneklerinden alabaliga tiklayinca, beyamcanin elinde bir ag ile gelebilecegini dusunmemistim.

Ancak oyle canli gordugum bir hayvani sofraya gelince yiyemeyenlerden degilim. Cok da guzel yedim. Bu yazının anafikri sudur; fatima ne cok yemek yedi tatil boyunca. Butunlemeler oncesi depolamam gereken sey neydi neydi...?

*kuzu cevirme oyle abartilacak bir hede degil. ayrica kuzunun etinin yumusak olmasi gerekmiyor muydu. hani lokum gibi. yediler beni.*

20 Temmuz 2006

200706

Bugun Harun'un verdigi murekkep baligi ve balinayi izlemeye niyetlenmis, ancak bir yandan da atlanmis aksam yemeginin karin-gurultusu sebebiyle laptopu göbegime yerlestirip izlemenin zor olacagina kanaat getirmisken, canim patlamis misir cekti. ve hersey bununla basladi.

Misirlar patlarken, ilk patlamis misirin nasil kesfedilmis oldugunu dusunmeye basladim. Haslayip yiyecegi misiri kazara gunes altinda unutup kurutan bir zatin, kazara bu hedeyi atese dusurmesiyle mi ilk misir tanesi patlamistir? (Salina salina koskoca okyanusta yuzerken kazara kolonilesen aminoasitlerin, yine kazara kendi iclerinde protein sentezlemeye baslamasi ile insan irkini ureten teori modunda bir tesadufler eseri midir?) Yoksa daha derin manalar aramak mi gerekir?

Evet, bugunkü blogumuzun konusu patlamis misir.

Yeni downloadladigim Firefox'umun (reklam aliyorum) google toolbarinda hemen "popcorn history" yazip search-ü lisan eyledim. Karsima filmlerden, pop-corn tariflerine degin (ben de neden bu gavurlarin adamakilli bir mutfagi yok derdim. adamlar popcorn icin tarif vermisler, nerede icli kofte, humus, abugannus - yazmasi enterasan gorundu ama aslen nedir bu bilmiyorum. bir cesit yemek olsa gerek, bugun mönüde gördüm allah inandirsin-) bir milyon sonuc cikti.

Aslen kizilderili diye andigimiz native americanlara dayandigini soyleyenler, Aztek ve Inkalara dayandigini soyleyenler, Cristoph Colombusun kesfettigini soyleyenler felan var ama bana gore bunu gobek tasinda misir yemeye niyetlenmis birinin, Türk hamamina girip buraya dokanmasiyla birlikte "yandim allah" diyerek misiri elinden firlatmasi ve akabinde misirin gobek tasinin isisiyla patlamasinin kesfedilmesi daha makul. Elbette bunu kesfeden de hamamin kesecisi.

Bittabi, Türkün damak zevkine uymadigi icin reddedilmis bu besin ögesi, sagdan soldan meshur olmustur. Hatta amerikadaki kiyim ve kolonilesme sirasinda, yemek stoklarini yolda idareli kullanmayip tuketen ve bu sebeple gunlerce ac, eli bögründe dolasan Kıristof Kolombun tayfalari, misirdan baska yiyecek hedesi olmayan yukari new-yok kizilderililerinden bunu ögrenmis ve bir begenmis bir begenmislerdir ki sormayin. Begendikleri her nesneye seker koyma adetine ezelden sahip olan bu yaratiklar, buna da seker ve süt ekleyerekten (acliktan misiri "cay" gibi gordukleri dusunulmektedir.) gunumuz "cereal"ini olusturmuslardir.

Yine de misirin ilk patlama ani ile alakali arastirmam gotumde patlamistir.

*isin kotusu filmi de izleyemedim*

14 Haziran 2006

140606

okul nihayete erdi, onumuzdeki pazartesi itibariyle de temmuzun ortalik yerine kadar uzanacak bir dizi finale girecegim. ve bir dizi derken de kesinlikle dalga gecmiyorum. pratik sinavlar dahil sanirim 13-14 tane sinav ediyor. fiksturu takip etmeniz acisindan ilerleyen satirlarda vehameti de goz onune serecegim, dert etmeyin.

efendim, okul bitince, sezonun son staji olan tedaviyi de noktalamis olduk. bendeniz ustun nitelikli yaratik 1 hafta evvelsinden aslen herseyi bitirmistim ancak hocanin ödevleri topla talimatiyle birlikte bir anda kendimi stajin en cok ortalikta dolanan kisisi olarak buluverdim. eee ve hatta en cok cigiran.

klinikte surekli birileri malzeme arar "arkadaslaaaarr kavit nerede?" "asiti goren oldu mu!" "isin cihazi yine kimdee?!" seklinde. buna ek olarak yeni gelistirdigim "ödevlerinizi getirin huleaaayyynn!" seklindeki alter-cigirtmamla klinikte efsane olmayi planliyordum. tabi ödevlerin getirilme sikligi, cikan desibel miktariyla orantili olsaydi.

dün aksam itibariyle ödev tesliminin son gunune giris yapinca ve hala 27 kisilik gruptan elimde epitopu 7 tane ödev olunca, her bilincli turk genci gibi elime cep telefonumu aldim. tabi arada amactan sapan mesajlar atmaya yeltenen parmaklar da oldu ama hemen silkin ve kendine gel uslubuylen hacimli saclara kavustum. an itibariyle elimde 17 adet ödev var. mutluyum gururluyum. en son getiren head and shoulders ismiyle sampuan uretsin.

tabi, ceviri odevleriyle birlikte seminer sunumlari ve de CVler ulasti elime teker teker. CVlere göz atarken milletin amma cok kongre gezdigini, bir yigin mesgalesi ve ustun niteligi oldugunu kesfettim. arada seyy ben de gittigim konserleri yazsam olur mu? diyesim geldi ve belki sosyolog felan olsaydim bir kilif uydurup bunu da ilistirebilirdim ama efendim ben bir adet seminere bile gitmedim. evet gitmedim. tanrim, cok vasifsizim. god bless america. hatta izninizle bless boyle mi yaziliyordu diyerek vasifsizligimi daha da belirtmek istiyorum. ustune basip sarap yapmak da istiyorum, tabi izledigim filmlerin de etkisi var bunda.

herneyse. bendeniz vasifsiz insan simdi kongreler ve seminerler sekmesine uzun uzun bakmakta, arada derin hulyalara dalmaktayim. gittigim tek kongre "hipnoz kongresi" idi yahu! akupunktur grubum da var. bu da sayilir mi? iki kaşimin arasina ucuncu goz yaptirip curukleri onceden kestirecek bir metod uzerine calisiyorum aslen ... de yurdum insani bunu anlayabilecek kadar gelismis degil ... desem hani.

ben gecmisin karanlik dehlizlerine kulaclar atip (ortaokul kompozisyon sinavi giris cumlelerine ornekler numara-3) gidilmis bir seminer cikartmaya ugrasadurayim, siz de suradan benim final listemi takip edin.

190606 - Oral Diagnoz ve Radyoloji (Teorik) 10:00 - 10:50
190606 - Oral Diagnoz ve Radyoloji (Pratik) 11:00 - 11:50
200606 - Periodontoloji (Teorik + Pratik) 10:00 - 11:00
210606 - 230606 - Tedavi (Pratik) 09:00 - 16:00
230606 - Tedavi (Teorik) 09:30 - 11:00
--
260606 - Agiz Dis Cene Hastaliklari (Teorik) 11:00 - 11:50
270606 - Ortodonti (Teorik) 11:00 - 11:50
270606 - Ortodonti (Pratik) 11:50 - 13:00
290606 - Cerrahi (Teorik) 12:00 - 12:50
290606 - Cerrahi (Pratik) 13:00 - 13:50
300606 - Pedodonti (Teorik) 13:00 - 13:50
--
030706 - Genel Anestezi (Teorik) 10:00 - 10:50
060706 - Protez (Teorik) 11:00 - 11:50

not: yine de benim tatilim haziranin 30unda basliyor ... mus gibi yapacagim ben :)

28 Mayıs 2006

280506

babaanneler gibi cikinla ilac tasima potansiyelli bir insan veledi olarak "degisik tekniklerle hap nasil yutulur" uzerine bir seminer verebilecek bilgiye sahibim. hatta power-point sunusu olarak semineri hazirlayip, kisilerin uyumamasi icin neler yapmamak gerektigi uzerine de seminer verebilecek miktarda fazla seminer izledim (gecen hafta on iki tane...)

hap yutarken basinizi geriye itmeniz, sadece cevrenizdekilere "hap iciyorum, hastayim" sinyali vermekten öte bir ise yaramiyor. eger hapi yuttuktan sonra öhhö öhhö yaparsaniz, bulasici bir hastaliginiz olduguna bile ikna edebilirsiniz ama korkmayin, hasta diye tavugu kesip yiyerek kus gribine insan feda edilen bir ulkedeyiz, kimse tutup da cantasindan ayse teyze modunda hasta maskesi cikartmaz.

aslen, bir hayirsever herkese bir maske kampanyasi duzenlese de, agiz solunumu yapmayi, burun deliklerini kullanmaya tercih eden ve her nasilsa dis fircasi isimli sapli ve killi bir nesneden haberleri olmadigi, agizdaki plak miktariyla dogru orantili olarak anlasilan buyuk bir grup insan da cevrelerine rahatsizlik vermeyi kesseler.

hatta ayni hayirseverden kendime 10 cm topuklu ayakkabi da isteyecegim, bu sayede ayakta durdugum zaman averaj bir turk insaninin otobus demirlerine tutunma pozisyonunda uzattigi kollariyla vucutlari arasinda 45 dereceden fazla aci yapmasiyla aciga cikan "koltukalti" kavraminin kötü kokulu versiyonundan kacinabilirim.

olaylara terapötik yaklasmanin sacma oldugunu kavradim, zira o adam tras bicagi, sabun ve su üclüsünden bihaber yasamaya devam edecek. palyatif tedavi endikedir. 10 cm topuk caizdir.

20 Mayıs 2006

190506

hipopotamlarin karmasik solunum sistemine akil sir erdirmeye calistigim bir ara sunu da merak ettim. hangi ara yirtmis olabilirim ben su meniskusumu?

bunu merak eden sunu da merak etti; deniz analarinin 4 deligine comak sokana ne denir.

07 Mayıs 2006

070506

"akupunktur nedir ve mentalitesini aciklayiniz."

"dudak-damak yarigi en cok .... irkinda gorulur."

"caucasian beyaz irkta en sık görülen kafa tipi .... dir."

"asagidakilerden hangisi hastadan fotograf cekilirken dikkat edilmesi gereken unsurlardan degildir?"

"porselen tozu partikullerinin eriyip birlesmesine .... denir."

"firinlama esnasinda intermediate oxide olarak .... kullanilir."

2006 yili ikinci vize sinav sorularindan kupleler... bazen durup durup sunu soruyorum;
dishekimligi bunun neresinde?

20 Nisan 2006

200406

bu sezonun lig fiksturu ekteki gibidir;

240406 ~ 08:00 - 09:00 ~ genel anestezi
240406 ~ 10:00 - 11:00 ~ oral diagnoz ve radyoloji
250406 ~ 08:30 - 16:00 ~ oral diagnoz ve radyoloji klinik
260406 ~ 09:00 - 10:00 ~ pedodonti
260406 ~ 12:30 - 13:30 ~ agiz dis cene hastaliklari
270406 ~ 08:30 - 16:00 ~ oral diagnoz ve radyoloji klinik
280406 ~ 11:00 -12:00 ~ tedavi
280406 ~ 12:30 - 16:00 ~ oral diagnoz ve radyoloji klinik
010506 ~ 09:00 - 10:00~ periodontoloji
010506 ~ 13:30 - 14:30 ~ cerrahi
020506 ~ 08:30 - 16:00 ~ oral diagnoz ve radyoloji klinik
030506 ~ 13:30 - 14:30 ~ ortodonti
040506 ~ 08:30 - 16:00 ~ oral diagnoz ve radyoloji klinik
050506 ~ 09:00 - 10:00 ~ protez
050506 ~ 12:30 - 16:00 ~ oral diagnoz ve radyoloji klinik

insan ister istemez sunlari diyor; "lan..! lan..!"

02 Nisan 2006

020406

bu sabah -aslinda pek sabah da sayilmaz hani. gunes dogmus, börtü böcek pür nes'e icinde sakimakta felan filan- kalkip kendime kahvalti hazirladigim icin tatilde olduguma inanmaya calistigim bir ânimda, disaridan cigirtarak gecen bazi saticilar duydum.
"bahcelere güllerr..."
vay be dedim, bahar geldi tabi baglar bahceler gullenecek. hali hazirda istanbulda mustakil modda takilan ender muhitlerden birinde konuslaniyor olmanin getirdigi enterasan "cigirtma"larla da karsilasacakmisiz demek.
börtü böcek misali pür nes'e icinde sakiyarak yumurtalari cirparken, ses daha da yaklasmaktaydi. mutfak giris katinda bulundugu icin söyle kafami pencereye dogru uzatinca kamyoneti ve cigirtkanlari da görebiliyordum.
"bahcelere güllee"
"bahcelere gülreee"
"bahcelere gübreee"
öyle atlamamak lazim her ota boka.
*sakin olmam lazim ~ hayko cepkin*

16 Mart 2006

160306

Bizim okulun bazi kliniklerinde asiste puani diye bir olay var. Bu puani elde edebilmek icin ameliyata giren bir uzmanin yaninda, genelde hastanin yanagini ekarte etmek veya tukuruk emiciyle kan ve benzerini temizlemek gibi gorevler ustlenirsiniz. Sansliysaniz elinize enjektörü verip anesteziyi de yaptirirlar.

Iste bu kliniklerden birinde kahramaniniz Fatima kutsal pelerinini giymis -ki halk arasinda buna beyaz önlük deniyor- maskesini de takmis aynanin karsisinda üstünü basini duzeltiyordu. Derken iceri lübnan asilli uzman girdi. Dialog su sekilde gelisti (yari ingilizce, dörtte bir arapca, dörtte bir türkce);

uzman - fadima, tamam güzelsin ugrasma daha.
fatima - yok, sadece üstümü basimi düzeltiyordum.
uzman - evli olmasaydim kesinlikle seninle evlenirdim. hatta ikinci es olarak gelmeyi kabul edersen, teklifim hala gecerli!

ameliyat puanimi aldim sevgili heylüdülgörl okurlari. bir de evlenme teklifi :)

*yüzügün distasindan yapilabilme ihtimali beni korkutuyor*

11 Mart 2006

110306

ikibindört yazindan beri ilk defa tatile ciktim.
soguk havalarda sicak yerlerde yapilan tatilleri oldukca cok severim. zaten kutahyaliyim, kaplica insaniyim. bunu daha gecen hafta bana dörtlü anket yollaya sn. vladivostox'a da söylemistim. o bizim "peter nerede?" sorumuzu ciddiye alir, biz onunkini almaz miyiz hesabina sapkadan bir tatil cikiverdi. Peter degil ama peder aradi ve konusmaci olarak katilacagi bir konferans icin armutluya onunla birlikte gitmek isteyip istemedigimi sordu. Acikcasi zaten bir suredir bilincsizce tukettigim "dizim agriyor, ah omzum, sesi duyuyor musun sesi?" nidalari ve ablamin tus hazirlama, kizkardesimin öys hazirlama kursuna, annemin ise özel ders vermeye gittigi dusunulecek olursa, evde de tatil icin "mukemmel aday" idim. cerrahi sözlüme de girmistim, hem hastalarima da bakmistim. felan filan.
uzun suredir boylesine mutlu olmamistim heylüdülgörl okurlari.
sabahlari yürüyüs, sonra uzun soluklu kaplica kürü, müzik ve turkcellconnect salak baglantisi esliginde mailleri kontrol edip, bloglarda böylesi hava atmalar, kahvalti, sahilde gezinti, yan gelip yatma hatta yan gelip yatarken kitap okuma... of cok rahatim. tek derdim yatakta sagdan sola dönerken sarfettigim enerji. kremim, havlum, kitabim (babalar ve kizlari ~ hikmet temel akarsu), müzigim (chroma key ~ dead air for radios. tavsiye ediyorum sana.), nesquickli sütüm... kim dönecek simdi istanbula?
*buraya araba bile girmiyor.*

08 Mart 2006

080306

bilen bilir, her turku iklim ve cevre sartlarinda uyuyabilen bir insanim. hayir, narkoleptik degilim. tembel... hic degilim. gece iki sularinda yatip sabah beskirkbes itibariyle ayaklanan her bunye gibi "uykusuzum".

yagmurun sular seller modunda takilmayi tercih ettigi bir salı aksam ustu, ikiser saatten dört hasta bakmanın ve ne sabah kahvaltisi ne de ogle yemegi yiyememis olmanin getirdigi yorgunlukla, nisantasi-kadikoy hattinda calisan taksi dolmuslardan birine oturmus, kulakliklarimi da gecirmis disarisini izlerken, tahmin edilebilecegi üzere uykuya daldim. ruyamda, hic mubalagasiz, disetleri ve distaslari goruyordum. tam alt buyuk azilardan birinden distasi temizlemistim ki "pardon hanfendi" diyerek sol yanimdan dürtüklenerek uyandirildim. yanimda oturan kadin "nerede ineceksiniz?" dedi. aslen o sirada adimi sorsa dusunebilirdim ancak uyandirilmis olmanin siniriyle homurdanarak "kadikoy. sahil." dedim. sonra tekrar uyumaya calistim ama enterasan bir sekilde, olmadi. hasanpasada öndeki adam, altıyolda da yanimdaki iki kadin indiler.

bogadan asagiya inerken soforle aramizda komik bir konusma gecti;
-nerede ineceksiniz?
-haldun taner.
-bana bir otel parasi borcunuz var.
-ha?
-e iyi uyudunuz.
-cok ugrastilar mi uyandirmak icin?
-once ben seslendim, duymadiniz. yaninizdaki bayandan yardim aldim.
-kulagimda kulaklik vardi yoksa duyardim.
-evet, epey hafifmis uykunuz..!

adamla bir sure daha muhabbet ettik. oldukca eglenceliydi. ama uykum acildi mi? hayir. dolmustan inip otobuse bindikten sonra otuza kadar saymadan yine uyumustum.

bugun cerrahi sözlüsüne girecegim diye hazirlanip, okula gidip sözlünün ertelendigini, sonraki 2 saatlik dersin 50 dk surdugunu, sonraki dersin de iptal oldugunu ögrendikten sonra basip eve geldigimde de ustumu degistirip yaptigim ilk is uyumak oldu.

tavsiyem; uyurken telefonunuzu acik birakmayin. zira yarim satte bir uyandirilabilirsiniz. misalen, saat beste, henuz sabah konustugunuz bir hastaniz arayip randevu saatini unuttugunu soyleyebilir, bes bucukta bir baska hastaniz arayip ertesi gun icin rapor yazip yazamayacaginizi sorar, altida da bir baska hasta aniden sevkinin suresinin dolup dolmadigini merak ederek telefona sarilabilir. tesadufe bakin ki yedide de kalkmaniz gerekiyordur. zira, sabahleyin kantinde masayi silmesini rica ettiginiz gorevli; kultablasi, bos bardak ve pecetelerle birlikte sizin kahvaltinizi da cope atmis ve dolayisiyla ac kalmis olabilirsiniz. aksam yemegi yemeniz gerekebilir. hani, olmaz demeyin. oluyor.

* hayko cepkin ~ seninki dert mi?*

03 Mart 2006

030306

Kiz kardesimin yazmayi ilk ogrendigi kelimelerden biri "dört" olmustu. Ama onu da "böhr" diye yazmisti, kendini dört yasinda zannediyordu. Halen dört yasinda gibi davranmasini da o günlerde duvarlara karaladigi "böhr" ile dalga gecisimize bagliyorum.

Misalen, dört senedir ayni okulda okudugum bir arkadasim, bugun hasta kartlarini düzenlerken bana "aa senin betül diye bir adin da mi vardi?" dedi. Evet itirafa gelin. Kücükken, carpim tablosunu ögrendikten sonra (7 kere 8i saymiyorum) harfleri ögrenmis -ya da ögrettirilmis diyelim- bir insan olarak ikinci adimi ancak, okumayi ögrendikten sonra yazabildim. Fatima'yi ise cok kolay yazabiliyordum. bu yüzden hep fatima'yi kullandim. Hâlâ da öyle. Hos, artik yanina baska sebepler de siralayabiliyorum. Herneyse. Ailenin dört, böhr, betül yazmadaki özründen de bahsettikten sonra, bir de anketimiz var.

...

Nikita sobelemis beni;

Yaptigim dört is; birinci siraya ögrenciligi koyuyorum elbette. bundan sonraki maddeler de bu ilk maddeyle ilintili. mesela kekemelik... sözlülerde dilim tutuluyor, soguk soguk terliyorum. kimse inanmiyor benim kadar rahat konusan bir insanin teklemesine. hocalar dahil. kursun mu dö-dö-döktürmeli nedir. sonra feci akrobatim. otobusle ters giderken, vapurda sandalyede otururken, minibuste ayakta dikilirken, kah tek ayak, kah cift ayak, bazen ellerimle tutunmadan beni cevreleyen insanlarin faktörlerinin sifirlandigi noktada dururken "uyuyabiliyorum". son olarak triatlon'da yarisan bir atletim ben. her sabah önce kosu ile basliyoruz (otobuse dogru). sonra uzun atlama (iskele alinmadan ve iskele alinmadan). en son da tirmaniyorum (neden asansör ara katlarda durmaz, ara katlarda duran asansör neden hic bos olmaz. ey okul yönetimi. tedavi klinigi neden 5nci katta. dolaplar neden -2nci katta? sorarim size!)

...

Defalarca izlenecek dört dizi/film; birinci sira icin jeux d'Enfants diyorum. "love me if you dare" seklinde ingilizceye cevrilen bu filmi izlemeyenler icin uzuntulerimi bildiriyorum. ikinci siraya bircok filmi koyabilirdim ama mike myers'li, rob lowe'lu "Wayne's World" u koyuyorum. party on wayne! gulmekten yarildigim ender filmlerdendir. iki de dizi sayayim. buffy the vampire slayer birincisi. digeri "angel" degil. eheheh. Naruto diyorum. anime-dizi. izleyin, izlettirin.

...

Yasadigim dört yer; sakarya ile baslayalim. dogum yeri. birkac ayligina cardiff. sonrasinda istanbul, halen yasamakta oldugum yer; bunu da acibadem öncesi ve sonrasi diye ikiye ayiriyorum. öyle iste.

...

Izledigim dört tv programi; acikcasi pek tv izlemiyorum. formula döneminde 2 haftada bir tv karsisinda olyorum. diger turlu karsilastiysam cevirmedigim bazi programlar var. charlie sheen'le spincity cok eglenceli. hava durumu varsa tv yi cevirmem. zira ben ne zaman süet spor ayakkabi giysem, etrafi sel götürüyor. "izlemekle" kisitlanmasaydi aslen radyoda bir yigin program sayardim. ama... simdi. imh.. borsa haberleri diyeyim. kulliyen yalan tabi. bono? repo?

...

Tatil icin gittigim dört yer; deniz insani degilim. izlemeyi severim, girmeyi sevmiyorum. tatile kisin cikilmali. mumkunse yazin herkes ciksin, ben evde oturayim. kaplica insaniyim ben. ilk etapta kutahya diyorum elbette. eynal kaplicalariyla. sonra bursa'dakiler de fena degildi. dört tane güzel yer sayamayacagim zira yazlari gidilen ayvalik, avşa, marmara adasi, altinoluk gibi yerlerden hoslanmiyorum. kalabalik. kalabalik ve sicak. o sikintiya bir daha gelmeyi göze alirsam, yazin beni cerrahi klinigine kapatin. orasi da kalabalik ve sicak.

...

En sevdigim dört yemek; hic tereddütsüz ilk siraya bamya yaziyorum. acayip severim. sonrasinda ise uzgunum yemek ayirmam diyorum. (ciger/yürek/böbrek/dalak yemem. beynin tadini da cok sevmemekteyim ancak salatada tuketirim.) kelle yi cok severim mesela. kelle paca icmek de guzeldir ayrica. ama acikcasi dusunmedim en cok neleri severim diye. zeytinyagli pirasa da guzeldir. zeytinyagli babam olsa yerim orasi ayri.

...

Hemen simdi olmak istedigim dört yer; yer derken zamani da icine alirsak, 2 sene sonra burada olmak hos olabilirdi derim ama genel olarak cevabim "yatak", sonra oturma odasındaki koltuk, dinlenme odasindaki kanepe, sonra mutfaktaki sandalyem. evsel bir atik olma yolunda ne gerekiyorsa... aslinda bir de, soguk bir gunde hava kararmaya yakin eve dönerken, iett nin yeni yesil otobuslerinde arkada bir yerlerde, mumkunse ters oturup uyumak super oluyor. evet cok uykum var. kronik uykusuzum. akut alevlenme anlarimda duragi da kacirabilirim.

...

Sürekli sobelenecek dört blogger; selj~~, settarluin (ve elbette viki!), kibritci hatun ve salyangoz berre.

*Dünya kücük. Degil mi Peter?*

19 Şubat 2006

190206

istanbul film festivali icin aldigim biletlerin sonuncusunu bugun harcadiktan sonra sinemadan cikip yürürken sunu düsündüm sevgili dostlar; 15 günlük yariyil tatilinde ne yapmistim ben boyle?

cevap; hatirlamiyorum.

aklimda tek kalan, tatilin basladigi 2 gün boyunca cok fazla kar yagisi oldugu icin evden cikmayip gunde ortalama 14 saat uyudugumdu. sonrasi aynen "film seridi" modundaydi, son birkac saniyede gözönünden gectigi varsayilan hayali serit. evdeydim, degildim, disardaydim, sonra baska yerlerdeydim, sinemadaydim, izmitteydim, arabanin orta koltugunda sag ve solumda 2ser kisi varken sıkışmış uyuyordum, sonra buzpatenleri ayagimi yara yapti, bir dizi ayakkabi denedigim bir gunum de oldu.

tanrim, naptim ben. hic dinlenmedim ki.

* uykum bile var.

11 Ocak 2006

110106

Eger kalabalik bir aileye sahipseniz, evde sinirsiz miktarda yemek sirkulasyonu olur. Biri onu sevmez, digeri bunu. Daha da ötesi, biri eti kremali sever, digeri soya soslu, bir digeri düz, 'paneli olsa hic fena olmayacak' bir kesim de mutlaka vardir. Salatalarda da aynı sorun; kimi salata sosu ister, kimi sirkeden nefret eder, en kucuge sorsan ton baliksiz olsa salata olmaz, en buyugu tonbaligini sevmez. Sakatat sevenler, sevmeyenler ayrilip iclerinde koalisyon kurarlar. Birileri rejimdedir, birilerinin cani tatli cekmistir. Ve daha niceleri.

Burada bir de fasülye vardir. Her evin bir fasülyesi vardir.

Yakartopta, her iki takimda da oynayan fasulyelerden... Sofra fasülyesi. Soslu-sossuz farketmeden salatalari, son kase corbalari, bölünüp birakilmis kepekli-cavdarli-beyaz ekmekleri, son kepce bamyayi, zeytinyagli kerevizi, havuclu pirasayi, sakatatlari, sogumus patates kizartmalarini (kimi düz, kimi kivirciktir bunlarin), sütlü sütsüz tatlilari bitiren, çöp kutusu düşmani, yemek dostu insan.

Fasülye olmaktan biktim. Lutfen yiyebileceginiz kadar yapin.

*evet, baklayı dahi severim*

07 Ocak 2006

070106

Yas ortalamasi 65 olan protez kliniginden alnimin akiyla ayrilip üc kat yukariya cikip, üc jenerasyon asagiya inip, yas ortalamasi 6,5 olan veletler arasina karismamdan bu yana 3 hafta gecti. Olan biten birsey yok. Derslere giriyorum. Cikiyorum. Sonra yine giriyorum.

Mesela, gecenlerde powerpoint sunusu hazirlama zahmetine bile girmeyip, word dosyasindan scroll butonuyla asagiya inerek aynilarini okuyan bir hocanin dersini, yoklamada "eksik olmak" riskine ragmen boykot etmeye karar verdim. Disari ciktim, merdivenlerden indim. Kantine girdim orada bakindim. İcacici insanlar yoktu. Bahceye baktim, orada da yoktu. Restorana ciktim, orada da yoktu. Sırayla klinik katlarini dolandim. İnsanlara merhaba dedim. Nasilsin da dedim hatta. Bazilarini görmezden gelmek amaciyla cep telefonuma bakiyormus numarasi yaptim. Sonra derse girdim ve hoca yine scroll down yapiyordu.

Zeyra sana cok kizginim..!

05 Ocak 2006

050106

bugün de yorgunum.