Pages

07 Aralık 2005

071205

Aslinda dogallik yanlisi bir insanim. Not edin.

Bugün, ögle yemegi icin teras restorana cikmis, arkadaslarin masasina dogru ilerliyordum ki, cerrahi asistanlarindan birini gördüm. Ortodonti asistani bir arkadasiyla yemek yiyordu. Selamlasmak vesaire derken, bana agzinda braketleriyle (dis teli) gulumseyen cerrahi asistanim, arkadasina dönüp "ona da tel taksana..." dedi sakayla karisik. Ben de atladim "polidiastema*nin ortodontik cozumu yok ki" diye, ukalaca. Ortodonti asistani söyle yandan bir bakis atti; "var tabi, neden olmasin"... Birkac kelam daha edildi. Ben yerime gectim.

Ögleden sonraki ders ortodontiydi. Pratik ders icin elimde pens ve telimle cebellesirken, restoranda gördügüm asistana dönüp "gercekten çözümü var mi?" dedim. "evet" dedi ve aciklamaya giristi. Sonra da "gel klinige, halledelim" dedi. "3-5 sene sürecekse hic almayayim, memnunum bu halimden" dedim. "Alti ayda biter... Bir sure de sabitleriz" dedi. Kafam karisti.

Simdi bir acik soru soralim ortaya, ekte agiz ici görüntüm mevcut. Siz olsaniz, bu disler arasindaki bosluklarin kapanmasi yönünde ortodontik bir tedavi uygulatir miydiniz? Yoksa dogal haliyle kalmasini mi yeglerdiniz. Ha, tabi, meslegimin dishekimligi oldugunu ve hasta gözüyle, hekimin boyle görünmesinin nasil bir etki yapabilecegini de düsünün.








*polidiastema: bircok disin arasinda kontakt bulunmamasi, aciklik olmasi.

01 Aralık 2005

021205

  • genel anestezi: 19.12.05 ~ pazartesi ~ 08.00
  • oral diagnoz: 19.12.05 ~ pazartesi ~10.00
  • pedodonti klinik: 20.12.05 ~ salı ~ 08:30 - 15:30
  • pedodonti: 21.12.05 ~ carsamba ~ 09.00
  • ADÇ: 21.12.05 ~ carsamba ~ 12.30
  • pedodonti klinik: 22.12.05 ~ persembe ~ 08:30 - 15:30
  • tedavi: 23.12.05 ~ cuma ~ 11.00
  • pedodonti klinik ~ 23.12.05 ~ cuma ~ 12:30 - 15:30
  • periodontoloji: 26.12.05 ~ pazartesi ~ 14.30
  • cerrahi: 26.12.05 ~ pazartesi ~ 13.30
  • pedodonti klinik: 27.12.05 ~ salı ~ 08:30 - 15:30
  • ortodonti: 28.12.05 ~ carsamba ~ 13.30
  • pedodonti klinik : 29.12.05 ~ persembe ~ 08:30 - 15:30
  • protez: 30.12.05 ~ cuma ~ 10.00
  • pedodonti klinik: 30.12.05 ~ cuma ~ 12:30 - 15:30

Ben hayatimda daha bu kadar sacma bir sinav listesiyle karsilasmadim. Gecen senelerde, vizeler en az 4 hafta sürerdi ve derslerle klinikler devam ederdi. Bu sene iki haftaya düsürüldü, dersler iptal edildi ama klinikler devam ediyor. Bizden tam olarak nasıl bir verimlilikte hekimlik beklediklerini merak ediyorum.

Ayrıca bir de sabahin 8'ine sınav konması olayı var. Hadi buna tamam diyoruz da, sanirim listeyi hazirlayanlar bu fakültenin istanbul il sinirlari dahilinde oldugunu bilmiyorlar. Pazartesi sabah 08:00'e sinav mi konulur bre?

Protez stajımda da son düzlüge hizla girerken, "İskoc etegiyle, Mika Hakkinenin önüne atlasaydim ancak bu kadar carpilabilirdim" diyorum. Sol kolon yakin dönemde updatelenecektir. Mükemmel sinav sonuclarimla. Hürmetler efendim.

07 Kasım 2005

061005

sobelendik. salyangoz tarafindan. bu defa ki ebeligimiz geregi; yirmi trivia yaziyoruz hakkimizda. iste benim hakkimda az bilinenler.

1- kalip sabuna elime sürmem.
2- cep telefonumu pinsiz acarim.
3- hastalarimi telefona ozellikleriyle kaydederim; (hst. total protez adem herkimse)
4- temmuzda kahveyi biraktim.
5- kasimda tekrar basladim.
6- turk kahvesi yapmayi bilmem.
7- âni tepkilerimi ingilizce veririm. bilincli degil.
8- osmanlıca biliyorum.
9- dokuz sene amatör roller-skating yaptim. sakatlaninca biraktim.
10- komsu kavramini sevmem. ev alirim, komsu almam.
11- agiz kokusundan nefret ederim.
12- pijamalarimsiz asla.
13- geceleri cogunlukla kipirdamadan uyurum.
14- yatagimi toplamadan odamdan cikmam.
15- sapka isaretleri (^) hususunda saplantiliyim. bir de dislerim.
16- boyum tam olarak yüzellisekiz cm. ayak numaram otuzalti. ve gitarda bare basamayacak kadar kücük ellerim var.
17- sütlactan nefret ederim. kaymakli ekmek kadayifi muhtemel tercihim.
18- âsik degilim.
19- gecen sene endodonti stajinda hile yaptim.

20- kindâr biriyim.

sadece nikita'yi sobeliyorum. kimyasal buhardan zehirlenmediyse cevaplasin.

29 Ekim 2005

291005

yatagimda, otobuste uyudugum kadar rahat uyuyamadigima kanaat getirdim. bana bogaz trafigine taklimis bir otobus ayarlayin, bundan sonra orada uyuyacagim. ha bir de, ben uyurken beni arama gafletinde bulunduysaniz alacaginiz cevaplardan sonradan beni mesul tutmayin. zira pek kibar olmuyorum ve dialoglar su sekilde gerceklesiyor.

- uyuyor muydun?
- sen arayana dek.
- a üzgünüm.
- dert etme, kapatinca tekrar uyuyacagim.
- ha o zaman kapatayim.
- olur.
- ...
- dit dit dit diit.

tabi hicbir imla ve mantik kalibina girmeyen cumlelerim ve bazi bazi hicbirsey yazmadan kime de gönderdigimi bilmedigim mesajlarimla da meshurum. cep telefonumu geceleri kapatiyorum ama dedigim gibi gunun herhangi bir saati herhangi bir otobuste uyurkenki halim icin herhangi bir önlem alamadim.

(mesaj örnegi; olur yarın ben getirdim. sonra konusacagiz oldu diye. simdi tamam görüsürüz!)

yeterli uyku tamlamasindaki "yeter" icin yeni bir parametrem var;
söyle ki; gecenlerde oral diagnoz dersinde, lenf muayenesini anlatiyor hoca. ben de tuttum "hocam bir de demonstrasyon yapar misiniz?" dedim. "tabi tabi, gel buraya" dedi de umh sey, hem ben nasil görecektim bu durumda? "hissedersin".

ensedeki, cene altindaki, kulak önü ve arkasindakileri gösterdikten sonra sternocleidomastoid kasi, ki bu kas boynu saga/sola - yukari dogru cevirdiginizde capraz halde uzanir ve belirir, üstünde bulunan lenfleri de söyle muayene ederiz diye basimi iki yandan tutup cevirdi. cevirmesiyle küüt diye bir ses cikmasi bir oldu. bana bravo diyin, artik boynumdan da ses cikarabiliyorum.

iste yatagini hic bozmadan uyku uyuyan ben kisisi, 4 saatten fazla sure o sekilde uyuduysam, sabitlenmis boynuma, lenf muayenesi yapan hoca hamlesi uygulayip kütürdetmek durumunda kaliyorum ki iddia ederim kurbaga kiligindaki prenslerin, prensesi uykudan uyandirma asamasindaki metamorfozlari, benim bu iki hamlemle boy ölcüsemez. kafamizi saga/sola atiyoruz. ve uyanıyoruz.

on gun kadar sonra, tek basina gitmek istemeyip, eslikci aradigini belirten bir arkadasla spora baslayacagiz. aslinda hic bos zamani olmamasi ve gunde en az üc km yurumesiyle unlu bir kisi olmama ragmen, bu deneyimimle birlikte, "bakalim daha ne kadar slot acabilecegiz programda" ve "bakalim bu meniskuslu bacaklar daha ne kadar götürecek bizi" seklinde iki rekor denemesinde bulunacagim. bu civarlarda yolda yarı baygın ve birbucuk metre boylarinda bir yaratik görürseniz 444 0 911'i arayip adima ambulans cagirabilirsiniz. ilk mudahale olarak kafami sabitleyip bacaklarimi havaya kaldirin.

kendime bir de avcı sapkasi aldim bugun. konudan konuya atliyorum ama simdi havaya kaldirmak diyince, hava, oradan da ruzgar, oradan sinüzit ve basagrisi geldi aklima. bu sekliyle tam bir sol beyinli insan analizi yapmis oldum. neyse. avci sapkasi aldigim dukkandan cikinca, orasinin bir erkek icgiyim dükkani oldugunu farkettim. sapkam kürklü ve bana da epey indirim (20%) yaptilar.

avci sapkamla, ve havadar etegimle, montuma cekilmis, kaplumbaga numarasi yapip bir yandan havanin böyle olacagini niye söylemediler diye mızıldarken, yerde bir gazete gördüm "haftasonu hava buz kesecek" yaziyordu. gazete bugune aitti. bir de pederi beklerken, bos oturmayayım diye kiosklarin birinden bir dergi aldim. kapaginda mahsun kirmizigul vardi yaninda da bir hatun. sanirim bir dizide oynuyorlarmis. haydar ve silan benzeri komik karakter isimlerine guldum, dun aksam gumussuyundan dolmabahceye inerken "silanlama nedir bilmiyor musun?" diye bana firca ceken meslektasimin kulaklarini cinlattim. peder gec gelince tum yaziyi okudum. bu aralar beni bekletmek cok moda. böyle durumlarda oglak olmamaliyiz belki de.

*saturn ascends, comes round again*

26 Ekim 2005

251005

Oyle iste.

Kalkiyorsun sabahleyin. Ilk islem cep telefonunun alarmini susturmak, tum ev halkini ayaga kaldirmak istemeyiz degil mi? Sonra cebini ac. Belki geceden kalma genctürksel kazanc kontorleri geri gelmistir. Goz kapaklari pupillerin yarı hizasindayken lavaboya git. Isigi ac, gözlerini kapa. Icgudusel olarak klozeti de bulabilirsin tabi.

Merdivenlerden in asagiya. Pedercayi demliyor. Git, biraz surat yap. Sonra "sabah sabah bu kadar oluyor" kilifi altina gizlersin, istedigini söyle. Ye. Ic. Sofrayi topla. Odana geri cik. Pencereyi acip beline kadar sark. 3 sn icerisinde ürperirsen montunu giy. 6 sn'ye cikarsa yagmurluk kâfi.

Evden cik. Kapiyi kilitle ve yürü. Minibüse bin. 1,25 ytl uzat. Otur, cevreyi seyret. Saatine bak. In. Kos. Vapura yetis. Oturacak yer bulama. Vapur yanasinca, iskele verilmeden atlama; tehlikeli ve yasak. Yaya gecidinden gec. Yine de saga sola bak. Her an ezilebilirsin. Kos. Otobüs kuyruguna gir. Araya kaynamaya calisanlara sinirlen. Ses cikar. Hincini al. "Biz de gec kaldik!" de mesela.

Durakta in. Kos. Iki pasajdan gec. Okula gir. Dolaplarin oldugu yere git. Dolabi ac. Mony/yagmurlugu tikistir, önlügü giy. Derse kos. Belki de klinige. Hasta bekliyor olabilir.

Vakit gecsin. Dolaba in. Önlügü cikar, mont/yagmurlugu giy. Cantani tak ve okuldan cik. Dolmuslara yuru. Sirada bekle. Buyuk yerine kucuk dolmus gelirse, en köseye oturacak kisiye "kadikoyde mi ineceksiniz?" demek yeterli degil. Spesifize etmek lazim. Rihtim da, haydarpasa da, otobus terminali de kadiköyde.

In. Otobüs bekle. Otobüse bin. Doluysa orta kapidan geri in, sonrakini bekle. Eve dön. Yukarı cik. Cantani koy, üstünü degistir, pijamalarini giy. Asagi in. Sofrayı kur. Yemek ye. Sofrayı topla. Yukarı cık. Ders calis. Belki de hastanın modelleri uzerinde. Dis de dizebilirsin, mum duvar da yapabilirsin. Kimyasallarla calisirken pencereyi ac. Ustune hirka giy, üsütme. Üsütürsen C vitamini takviyesi yap. Dislerini fircala. Gerekiyorsa banyo yap. Alarmi kur. Telefonu Kapat. Yat. 2,5 saat uyu.

Oyle iste.

Kalkiyorsun sabahleyin. Ilk islem cep telefonunun alarmini susturmak, tum ev halkini ayaga kaldirmak istemeyiz degil mi?

*low ~ time is the diamond*

*'imdat', yeterli bir kelime mi*

15 Ekim 2005

151005

Cikolatali sütümü iciyorum. Bekliyorum.
Hasta gelecek, tik tik yapacak kapiya. Ben kosup "kim o" diyecegim. Tabi elindeki dosyayı gösterecek bana. Röntgeni dikizleyecegim. Sonra oturtup aynadan yansımasına bakacagim. Ölcü alip negatifini görecegim, alci döküp pozitifini alacagim. Negatifle pozitifin dengelendigi noktadan sentrik iliskiyi saglamak lazim. Cok siki fiki olmamali, sonra girdi mi cikmaz. Protez tabi.

Böyle böyle bir hafta. Biktim ayakta yolculuk etmekten. Biktim, sürekli yasli biri binince tek ayaga kalkan olmaktan ve menisküs sebebiyle agrili geceler yasiyor olmaktan. Varis corabi alacagim azizim, yoksa belediyenin her cukuruna uygun bir cizgi istemiyorum baldirlarimda. Sanki mumkunmus gibi. Her cukuru takip etmek tabi.

Sonra böyle cok ses var. Cok ses. Vijjuzww var mesela, klinikte surekli. Didirdip var bir de, yolda o da. Bzzt eden cep telefonlari. Gicir gicir eden disler. Marmara Salonu'nun her an çökecekmis gibi ses cikaran yerleri, kapinin kapanma sesi, koltugun acilma sesi, defter sayfasi, slayt hareketleri, "şu hanım, bu bey!" var, surekli cagriliyorlar. Kosusturmalar. Bagrislar. Sesler, sesler! Cok sinir bozucu.

Bas agrisi. Delice!

07 Ekim 2005

061005

tiklayinca ne görüyorsun?
sasi bak sasir.

04 Ekim 2005

031005

Filmekimi'nde birkac filmi geride biraktik. Bir de bacaklarim agriyor. Kurabiye canavariyim ben ve de... Ve de... Evet iste o kadar.

28 Eylül 2005

280905

Bu yazin son aktivitesinde, Fimekimine gitmeye karar vermis bulunuyorum. Birkac film sectim, Lars von Trier ve Michael Haneke'nin filmlerine bos yer bulamadik ama neyse, listemiz su sekilde;

2 Ekim Pazar
Factotum; Bent Hamer
Charles Bukowski'nin romanindan uyarlama. Matt Dillon ve Lili Taylor oynuyor. Bukowski'ye hayran olmasam ve uyarlamalarinin pek de basarili oldugunu düsünmesem de, bence izlemeli.

3 Ekim Pazartesi
Somersault; Cate Shortland
Bir milyon arti bir ödül kazanmis Avustralya yapimi bir film. Izleyelim guzelleselim.

4 Ekim Salı
Je préfère qu'on reste amis ( Just Friends); Olivier Nakache, Eric Toledano
Evet. Bendeniz Gerard Depardieu hayrani kisilik olarak oraya sadece bu sebeple gitmek istiyorum. Gercekten. Gercekten. Evet. Oh-la-la. Bu arada hem ingilizce hem Türkce subtitle nasil olacak, cok meraklandim simdi.

5 Ekim Carsamba;
Hwal; Kim ki-Duk
Kore filmleri The Oldboy'dan bu yana ilgimi cekiyor. Bu filmin de konusu eksantirik bicimde "anlatilmis". Anlatilmis, yani brosürde, internette vesaire. Genelde minimalist denilince bütce darligi, sözler yerine bakislar denilince de Charlie Chaplin dönemi sinema aklima gelse ve mekanin sinirli kalmasi ve bunun da deniz olmasi beni bogacak gibi dursa da bakacagiz diyoruz. Ha bir de okulun ilk haftasini ortalamis oluyoruz. E?

*sinavlarim bitti. sinav sonuclari kismindaki guncellemeleri takip edin.*

17 Eylül 2005

160905

Kaç kitabım var?

Ben arşivcilerden değilim. Şu dünyada okunacak o kadar çok kitap var ki, bir kitaba geri dönüp baştan okuyacak kadar vaktim olmayabilir. Asla. Bu sebeple dört bir yana kitap salmış durumdayım. Sadece Arşivlediğim 3 yazar var şu anda. Bir de Kendini Prens Sanan Kurbağa'mdan iki tane var; birini herkese verebileyim diye aldim. Böylesine cömertim işte. Kitaplarımı sonra istemeyi de unuturum çoğunlukla. Kısacası, saymadım. Ama öyle 300-500 tane felan yoktur.

En son aldığım kitap?

En son, Nezih Kitabevi'nde (reklam) Douglas Adams'in The Ultimate Hitchhiker's Guide'ını aldım. The Hitchhiker kitaplarinin toplaması, artı bonus bir hikayeyle, Douglas Adams'ın sonradan eklediği bir tarihçe barındıran koccaman bir kitap. Pek şahane. Ama kalınlığı sebebiyle taşınacak gibi değil sağda solda. Anca gece yatarken.

En son okuduğum kitap?

Kurt Vonnegut'un "Timequake"inden sonra, Douglas Adams'in "The Restaurant at the end of the Universe" ünü okudum. Şimdi de yine Douglas Adams'tan "Life, the Universe and Everything"i okuyorum.

Benim için anlamı olan ilk beş kitap?

1) Günlerin Köpüğü - Boris Vian;
Üçlemenin ilk kitabı. Belki de hiçbir zaman yazılmamalıydı.

2) Kendini Prens Sanan Kurbağa - Sabri Kaliç;
"Bir yer: İstanbul.
Bir zaman: Akşam.
Bir mekân; Beyoğlu.
Bir insan: genç adam.
Bütün bunlar sizce nereye varır.
Yanıt: Hiiiç!" diyerek, 2000 tarihli günlük önsözlerime giriş yapmayı başarmıştır. Yapılabilecek en kötü kitap kapağına sahip olsa da, yazılabilecek en "herşey".

3) Gösteri Peygamberi - Chuck Palahniuk;
Palahniuk'un okuduğum ilk kitabı olmasındandır, belki de kendisini her kitabiyla "tarz" olarak tekrar ettiğini farkedişimden öncedir (farkettikten sonra da pek birşey değişmedi aslen) bilemeyeceğim. En sevdiğim Palahniuk eseri. Öyle işte.

4) Çarklar Arasında - Hermann Hesse;
Çok klişe yazarlardan gidiyorum hoş, daha 5nci maddeyi görmediniz ama, bu kitabın derin bir "ben neden çalışıyorum" mazisi var. Fen Liseleri Sınavı'na hazırlanırken okumuştum, çok net hatırlıyorum. Kahrolsun Emmalar, yaşasın Hanslar dediğimi de tabii.

5) Çavdar Tarlasında Çocuklar - Jerome David Salinger;
Teoman adamı, "gönülçelen gönülçelen lallaaa" diye şarkı yaptığından beri ismini zikrederken korkar olduk ama hayir, sonuna kadar arkasındayız. Hatta dialog yazma sıkıntısı olanları hala daha Salinger'a yönlendiriyoruz. Bu kitaptan sonra, birkaç kitabıyla, birkaç kısa hikayesini okudum zâtın. Onun gibi kısa hikaye yazmak için nelerimi verebilirdim diye düşündüm sonra da.

*Bonus * Gizli Ada - Enyd Blyton
Çocukluğumun kitabıdır. Ve hayatımda 3-5 kere okuduğum tek kitaptır. Ölesiye severim. İlkokul ikide okuduğumdan bu yana hep içinde eşya depolayacağım bir ağaç kovuğum, hep suda yüzen bir ineğim, hem bir sandalım ve bir Jack'im olsun istemiştim. Ağaç kovuğundan sandalıyla suda yüzen Jack isimli bir inek olmayı değil.

Okunmayı bekleyen kitaplar?*

1) So Long and Thanks For All the Fish ve Mostly Harmless ile Douglas Adams;
2) Kinyas ve Kayra'dan sonra bir türlü fırsat bulamadığım Zargana'sıyla Hakan Günday;
3) Bir de her ne kadar beni aştığını farketmiş olsam da inatla; Romeo and Juliet.

juliet - then, window, let light inand let life out!
romeo - farewell, farewell! one kiss, and i'll descend.


Elim Sizde!

Kipritçi Hatun
Şatodaki Cambaz
Nokibey'im.
Bir de fena halde Nikita'yi sobeleyesim var ama şu anda Kraliçe Elizabeth'le önemli konular konuşuyor olabilir.

Beni Sobeleyen;

Salyangoz

*Selj'den aşırma soru.

10 Eylül 2005

090905

Bütünlemelerimin cok da iyi gittigini soyleyemeyecegim. Aslinda kötü gidiyorlar. Ortaokulda tuttugum gunluklerden birini geri dönüp okudugumda “bir daha sinavlar, dersler ve okuldan bahsetmeyecegim” demistim. Yalan oldu tabi. Ne zaman inek oldum ki ben. (Dogumgünümde inekli kupa, inekli terlik, inekli yatak örtüsü almam tesadüftü, degil mi.)

Dün okulda, heidi alyuvarli yanaklarimla dolasiyordum sanirim. Inek mevzu bahisken... Yanaklarimi sıkan sıkana. Ilkokuldan bu yana, yanaklarim bu kadar makas alınmasına aliskin degillerdi, simardilar biraz. Guzel duyguymus. Ozlemisim.

Ilk etapta, isildakla iceri girip salterleri kaldirdigimiz molar anfisinde her zamanki yerimde konuslanmis, sinav pozisyonumu da almis beklerken, sol aciktan biri yanagimi sıktı. Baktim, profesor... “Sen de mi kaldin? Nasil oldu o?” dedi. Bilemeyecegim, oldu iste... Sinavi anlatmayacagim. Hayatim film seridi oldu, periodontoloji bilgilerim etrafinda sarmal olusturdular ve önümden double-helix modunda gectiler. Sinavdan ciktim.

Kantine gittim, cay aldim. (Satodaki hatuna selamlar olsun, cay her daim tuketilebilen, sicak ve bekledikce tadi guzellesen icecektir.) Akabinde kipritci hatunu da sürükleyip merdivenlerden yukari ve disari (alt cenenin büyümesi yönünde) cikarken, ortodonti asistanimla karsilastim. Bilal. Naber dedi. Kötü dedim. “Niye? Ne oldu?” dedi. Sekiz dersten kaldim dedim. Ellerini acti ve six? dedi. Kafami salladim, ellerimi actim ve “sekiz” dedim. Sok oldu adamcagiz. “How did this happen?” dedi arap aksaniyla. Bilemiyorum oldu iste. “See you next year!” dedi yanagimi sıkarak. Guldum.

Guldum.

Eve geldim. Agladim.

Annem geldi, yanagimi sıktı. Evet ben de seviyorum seni cok ve evet saglik herseyden önemli. Hem daha sonuclar aciklanmadi ve bütünlemeleri toleransli okur hocalar. Babam oyle diyor. O da sıktı yanagimi.

Soz sıkmaktan acilmisken... Dislerimi sıkmaktan usandim. Gun basina iki kas gevsetici, bir antiromatizmal ve agri kesici alip gece plagimi takip kafayi vurup yatmaktan da. En cok da sabahlari kalkip plagimi fircalayip suya koymaktan. Nene degilim ki ben. Henuz. Simdi ne mi yapacagim? Asagi inecegim, buzluktan börek cikarip firina atacagim. Sonra da afiyetle yiyecegim. Böörek diye okuyorum, ne olmus, bir itiraziniz mi var?

*Bir de surada bir link var. Tikla.

05 Eylül 2005

040905

robert smith gibi "never" demek istiyorum.
fatima.

02 Eylül 2005

010905

bir süre daha yokum. arayanlar surada burada bulabilir. bulamayabilir de. elli bin kisi varmis. her an kaybolabilirim. tek gidiyorum. evet cok cesurum.

25 Ağustos 2005

240805

Fotografta onumun arkamin sagimin solumun sobe! olmasina aldanmayin. Birkac dakika icinde, onume kocaman uc adam, yanima iki ey turk genci ve arkama da surekli telefonla konusan, "selahaddin, eyup ve bisiy bisiy" isimli üc cocugun babasi bir adam oturdu.
Daha one göz atacak olursak, beyaz peynir kivaminda ingilizler ve biralari ve daha cok biralari ve en cok biralari. "Dizilin!" diye komut verseniz, dönüslerde birbirlerine carpmasin diye kol boyu mesafede durmak zorunda birakacak gobekleri... Bu arada Kimi mi yoksa Fernando mu daha yakisikli diye muhabbete girismis hanimkizlarimiz da mevcutlar, sesleri duyulabilecek mesafede. "Kimi'nin gozleri cok guzel, Fernando kaşlarini alsa aslinda..." Neyse, cahilliklerine veriyoruz, zira herkes bilir ki Alonso'nun cizgi tutturma kabiliyeti tamamen kaşlarindaki killarin dengeyi saglamasindan kaynaklaniyor. Zaten sadece bu sebeple bile, Kimi'nin daha iyi bir pilot oldugunu soyleyebiliriz. Onun yardimci kaşlari yok. Hatta ayni ornek uzre Fernando'nun, benim kayip erkek kardesim oldugunu da öne atabilirim. Fatima da ispanyol ismi degil mi?
Bir hikaye de boyle Finnish'e vardi. Buradan gotik abilerimin hepsini, 8nci viraj kivrakliginda, pistin sicaklik derecesinde, suyu bitmis pilot, sag arka lastigi patlamis araba gibi sarmaliyorum. Bir anda tureyen "formula-1'i astim ben" grubunu daha onceden farketseydim, tasinirken attigim onca f-1 dergisini bagislardim diyorum bir de.
Son olarak; "Briatore! Discover us too..!"*
* briatore, bizi de kesfet.*

23 Ağustos 2005

220805

FINALLY (F-1)NALLY!

20 Ağustos 2005

190805

Bir sure yokum.
Beni arayanlar buradan bulabilirler.

Kafamda kirmizi kasketim, altimda kirmizi pantolonumla savulun diyorum simdiden. Sabah, safak soker sokmez yola koyulmayi planliyorum. Belki ucuncu ve dorduncu isinma turlarini goremeyebilirim evet ama en azindan buyuk yaris oncesi yerime oturup, stratejik baskis acilari gelistirebilirim. DC'nin kosebend cenesi icin bircok insani devirebilirim mesela.

Yumusak yagmur lastiklerini hazir tutun, bol oluklu olsun. Sekiz senenin ozlemiyle geliyorum. Aglayabilirim.

14 Ağustos 2005

140805

sonra;
iste sabah bir kalktim; basim dönüyor! basucumda bir "yapilacaklar listesi". yok yaa, tatile inandigimdan falan degil, ama yine de insana koyuyor "program" denilen sey.
korkarim;
artik öglen 3te uyanmak yok. sabah 6da uyumak da yok artik. "calisiyorum" ayagina yatip asagidan seslenen kimseyi duya duya kandirmak da. sonra, iste uyutacagini bile bile ayran da icilmez artik. süt ürünleri de yok. ha bir de artik "acaba bir program yapsam da otursam bakalim nasil olacak" diye düsünmek de yok, öyle, teskere bekleyen asker modunda.
aksama dogru,
birkac arkadasla bulustum. pek iyi hissetmiyordum, bademciklerim de sismisti. hayal meyal ictigim seyin tadini animsiyorum. gece pc'nin basinda downloadlarla ugrasiyordum. sonra, iste sabah bir kalktim; basim dönüyor.
iyi
yasardim aslinda ("rutin" dediklerimi hesaba katmazsaniz)

bu nasil karsilastirma yahu! tatil nerede, cay demlemek...
söyle bakalim, nefis bir cay demlemenin püf noktasi nedir?

(sabri kalic der ki; all i say here is a damn pack o'lies)

08 Ağustos 2005

080805

bütünleme stresi aslinda bircok seye benziyordu. ama bircoklariyla da uzaktan yakindan alakasi yoktu.

masaya oturdugum zaman kendimi daha gerekli seyler dusunurken buluyordum. mesela diyordum, altinci bir parmagim olsaydi neye benzerdi? hipopotamlarin solunum sistemi ne kadar komplikeydi? kurbagayi öpüp prense dönüstürme fikri ilk kimden cikmisti? sonra ayaga kalkiyordum. gidip yuzumu yikayip, dislerimi fircaliyordum. oturup devam ediyordum calismaya. milletin önkoluna igneyle delikler acip 15 snde bir, filtre kagidiyle silip kanama zamanini ölcüyordum. uyuyordum. uyaniyordum. yuzumu yikayip dislerimi fircaliyordum.

ust kata ciktim.
ablama anlattim.
dedim ben sanirim strese girdim. aslinda tam olarak oraya gitme sebebim bu degildi. burnumun ustunde bir aydir ben misali duran siyah sey yok olmustu. onu gostermeye gitmistim. sonra oraya ne icin gittigimi unutup oturup aklima ilk gelen seyden bahsettim. butunlemeler kolay olur dedi. aliskanlik yapmaz umarim diye de ekledi. bunlari soylemesi iki saat surdu. sonra mikrop calismaya gitti. ben de yatagima gittim.

hala aklima ilginc sorular geliyordu, mesela neden basucumdaki saat elektrikler gidince tamamen fonksiyonsuzlasiyordu? neden elektrikler kesiliyordu? bu sene bana neden iki cift mor inekli terlik, bir adet inekli kupa ve inekli carsaf hediye edilmisti?

bu sirada hastanin eritrositlerini mikroskobik inceleme altina almistim. saydigimi söylememe gerek yok. hipokromatik mikrositik anemik bir hastaya demir verirken buldum kendimi. bir yandan masanin ustunde duran pizza hut promosyon leafletini de incelemekteydim. kendime akdeniz usülü pizza ismarlamaya karar verdim ama telefon asagi kattaydi ve gidemeyecegimi düsünüp vazgectim.

iste, bu kadar dolu dolu yasiyordum.
sonra birden bire olaganustu birsey oldu. ve tum hayatim degisti. slim-shaper reklamlarinda 15 kilo veren hatunlar gibi yasamimda yeni bir sayfa ve koca bir dolap dolusu "atilacak kiyafet" olustu. pekcok kere oturup önemli sorular düsünmemin, ders calismamin ve tabii ki dislerimi fircalamanin sonucunda...
pft.
kimi kandiriyorum?
tabii ki hicbirsey olmadi.

sadece koltukaltimi gidiklayip guluyorum.
gidiklanmak bir kas defektiymis. mesela.

bu arada; zifirin son sayisi bugun avrupayla ayni anda vizyonda. ister soldaki frame'den mutfakta neler oluyor'a tikla, istersen buraya. evet taam burasi. aslen burasi da olabilir. bilmiyorum.

06 Ağustos 2005

050805

Düsünün ki bir tropikal adaya düstünüz. Günlerdir bogazinizdan gecen tek sey "hindistan cevizi". Ve derken gökten bir derin dondurucu düsüyor. Icinden de "hindistan cevizli dondurma" cikiyor. Bu durumda ne yaparsiniz? Üzgünüm, ben hayali bir gitar alip air-solo atmam. Ellerimi havaya kaldirip "Tanrim! Tanrim! N'aptim ben?" derim.

Gecenlerde yolda durdurup Millward Brown temsilciliginde yine bir dizi ankete tâbi oldum. Onlar beni seviyor. Ayni adamlarin bu sene icinde ikinci kere rahatsiz edisleri. Sorun degil. Vakit öldürüyordum zaten. Bana, eline bebek corabi gecirip, memesini oksayarak "anne güzel, anne cici ama anne sütü bittii..!" diyen hikmetine henüz sir erdiremedigim reklamlari izlettirmeselerdi kesinlikle daha mutlu olurdum. Tabi, o kadar coffee-mate reklamindan sonra, elime kahve verip, merdivenlerde bana "mate" olmalari da gerekirdi degil mi?

Yakin zamanda elime bir taramali tufek alip turk telekomu basmaya gidecegim ayrica. Bu hususta "mate" aramiyorum kendime. Ben bizzat kendim gidip cozecegim meseleyi. Bu hafta yaptigim 11nci aramada bana hala "sizi bilmemne servisimize baglayacagiz" ve daha da hosu "ariza kaydinizi aldik, en kisa sure icerisinde halledecegiz" diyen tum personeli, önce bacaklarina bacaklarina dogru kursunlar sikarken ben, omuz omuza sirtaki yapar pozisyonda görmek, akabinde "en kisa sure icerisinde halletmek" istiyorum. Bilmeyenler icin sorunumu söyle özetleyeyim;

"sor... (hattan düstünüz)
..unu... (hattan düstünüz)
..mu... (hattan düstünüz)
...mmumgh...!"

Simdi portakal soslu ördegimi yiyecegim. Agzimi sapirdatirken 444 0 375'i arayip "buyrun ben iseyaramazcan, nasil yardimci olabilirim" le görüsecegim. Siz bu arada tropik adada "hindistan cevizli sütlü dondurma" yiyin, üzgünüz anne sütü bitti.

01 Ağustos 2005

010805

"green light is a permission
yellow light is a decoration
red light is just a suggestion"

24 Temmuz 2005

250705

kuzum, uyarilarim var size.
yakin arkadasimsaniz size mismatchlik yapabilirim. hatta ayni soruya koyar, farazâ b harfiyle 5nci maddeyi eslestirebilir ve dogru cevaba 25 puan verebilirim. sinif atlatabilirim.
eger agziniz bir defa sevgi sozcugu ürettiyse bir tur daha atmalisiniz etrafimda. sonrasinda parmaginizda yuzugunuzle "cok ciddiyim" diyerek karsinizdakine nisan haberinizi verebilirsiniz.
sevgi sozcuklerinden fakir, sevgiden zenginseniz, birbucuk sene kadar ziyaretlerinizi sürdürün. sonunda karinizla cocuk planlari yaparken cocuklardan kiz olaninin adinin uzayda benimkiyle cakistigini anlatirken bulabilirsiniz kendinizi.
henuz olmamis ve dengesizseniz, on ayda bir özür dilemek icin mum yakin. mumun üstünde kina isitip avuclariniza surmeniz de tavsiye edilir. ben degil, prospektus oyle diyor.

kapi girisi ucretsizdir.
ancak her ziyaret sirasinda kirpigimi kasimi yolmaktan vazgecin.
telli baba degilim ben.
sayenizde radyasyona maruz kalmis cernobil gibi oldum.
akut zararlari ben cekiyor gibi gözükebilirim.

*yediklerinize dikkat edin. topraginiza karismis olabilirim.

230705

Birseyler yazacaktim da, canim onu bile istemedi.
Önce seytana ruhumu satacagim.
Sonra da gidip yemek yiyecegim.

13 Temmuz 2005

120705

cay koymak icin mutfaga gittim az önce. malumunuz yarin tasiniyoruz. evde seker bile kalmamis. elimi sacma sapan yerlere daldirip birkac kup seker cikarirken (ki not edin kup sekerlerle aram iyi degildir) tvde bir blendax reklami gordum. tamam, blendax reklamlari da, geri kalan bir yigin sampuan reklami gibi sacma. ucagin kabininde saclarini yikayip orgazmik cigliklar atan hatunlar, "ay cok egleniyoruz" diyerek birbirlerinin saclarini yikayip kurutan, nazar boncuklari takan, gerekirse don dale diye sarki soyleyen hatunlar... bunlarin bir de erkek versiyonlari var tabi. kepekler omuzlarinda felan. sonra muhtemelen bdsm sitelerinden firlamis bir hatun arkadas elemanin sacina yapisir, ceker ceker, elemanin kafa derisi yuzulecektir ama saclari kopmaz.

bana tanidik birseyleri cagristirdi dogrusu... derler ki, hastanin disi kirilsa dahi dolgusu kirilmamali...

neyse, efendicagizima soyleyeim, bu defaki reklam iyice komikti.
3 kizcagizimiz var, birbirinden anoreksik. allah bunlara hicbirsey vermemis bir tek sac vermis dedirtecek kadar da "hacimli" saclari var. bir gece kulübünün lavabosundalar. ve ne yapiyorlar? hayir hayir, kusmuyorlar. bunlar bulumik demedim ki, anoreksik dedim. her neyse. bu hatunlar, cantasindan ace cikan ayse teyze misali cantalardan sampuan cikarip, gece kulübünün lavabosunda saclarini yikiyorlar!!
bu kizlardan 2si yakin arkadaslarmis. bunlar konusuyorlar, "gitarci cocuk cok hos ya.. benim saclari goruru tav olur bu. e konser modu tabi saclar elektriklenecek"
ve buradan, blendaxin bize vermeye calistigi mesaji hemen aliyoruz.
hamis; blendax sacin elektriklenmesini onlermis. yemisim.
neyse, bu arada cantasindan blendax cikarip, saclarini yikayan (ve bu sirada ustundeki kiyafetini cikarmayan) kizcagizimiz, kapidan cikip kulübün icine giriyor ve aslinda olmayan cantasindan bir baska sey daha ciakriyor; polaroid fotograf makinasi! ve kendi fotografini cekip gitar"ci" cocuga atiyor. sonra vokal de bunu sahneye cikariyor.
ve buradan, blendaxin bize vermeye calistigi 2nci mesaji da hemen aliyoruz;
hamiş; saclari "hacimli" ve "elektriksiz" olmayanlar sahneye cikamaz, ne kadar anoreksik olursa olsun.

tesekkurler! buyuksun.

neyse, simdi olayimiza geri donelim, reklamin bu kadari yeterli.
efendim, "done done geldigim" ve hatta "üc gülünden biri" oldugum buyuk camlica tepesinden son kez sesleniyorum (halkima!?). son kez seslenmenin hatrina, pederin laptopunu cekip, dsl modemi de salona uzatip, balkona kurulmus, bir yandan cay yudumlarken, bir yandan da manzara keyfi cikariyorum. poyraz da guzel esiyor oh oh.
efendim kadrajda sabanci ve kocun ikiz tepeleri, ciragan sarayi, ortakoy cami, marmara denizi, bogaz koprusu ve elbette kopru trafigi var. okulun terasindan evimi gorebildigim icin (ya da en azindan evin land marki haline gelmis saturn halkali vericiyi), buradan okulun gorundugunu de soylemek isterim. hic gormedigim birsey ya, ne enterasan!

diger eve tasindiktan sonra dsl in baglanmasi, tabi pc yi kurma cabalarim vs yi de eklersek, muhtemelen bir hafta ila 7 gun arasinda meydani diger yigitlere birakiyorum.

yoklugumda bol bol cay icin, ayaklariniza poyraz yedirin ve saclarinizi blendaxla yikayin. yürü.

11 Temmuz 2005

100705

bugun ufakligi parka goturdum.
salincaga bindi ben de arkadan ittirici gorevindeydim. kilo almis bariz. ya da ben gucsuzlesmisim. herneyse.
yan salincakta muhtemelen yedi yasinda bir velet, ayakta sallanmaktaydi. bizim ufaklik icin sorun teskil ettigini dusunup cocuga aynen ilisikteki kelimeleri soyledim;
"cocukcugum, oturarak bin bakayim su salincaga."
cocuk oturdu.
...
sanirim cocuklari korkutacak kadar buyudum.

09 Temmuz 2005

080705

Blogger: Term used to describe anyone with enough time or narcissism to document every tedious bit of minutia filling their uneventful lives.

*maddox knows it all*

08 Temmuz 2005

070705

mini mini bir kus donmustu
pencereme konmustu
aldim onu iceriye
cik cik cik cik otsun diye
pirpir ederken canlandi
ellerim bak bos kaldi...

*pirpirpir*

04 Temmuz 2005

030705

eller narin.
eller yarali.
eller granulatif.
eller kuru.
eller islak.
eller kremli.
eller guzel.
eller kirli.
eller duzgun.
eller sicak.
eller soguk.
eller icice.

kimin eli kimin elinde?

ben de oyuna varim. kale kapanmadan, avcuna mum dikebilir miyim.

*sonra da omzuna yaslanip ada ada dolasabilir miyim.*

01 Temmuz 2005

300605

resmen* bir telefon sapigim var sayin seyirci.
guzellik uykumun ortalik yerinde daha aralanmamis gozler ve ayaga gecmemis inek desenli terlikler birlesiminin yarattigi, 4ncu ram'inin icine edilmis insan modundaki fatima'yi kaldirdigi yetmezmis gibi ilk "efendim"den sonra kapatiyor. insan en azindan "merhaba!" der. hani bunu yapmayanlar icin üfleme ve tusa basma varyasyonlari da mevcut.

naproksen grubu ilaclarin yarilanma ömrü 13 saat ve sabah 5te aldigim agri kesici su siralar itrah edilmis durumda. her an agri baslayabilir, hersey olabiler hatta.

simdi uykuma kaldigim yerden devam ediyorum. en son antikacilar carsisindan cikip yaz olimpiyatlari izlemek uzre balkona segirtmistim. yorgan bir taraflarimi örtmüyor ve evet hala yorganla yatiyorum.

baska sorusu olan?

*"resmen" kelimesini hatirlayabilmek icin ingilizce sozluge "officially" yazdigima inanamiyorum.*

28 Haziran 2005

270605

sabahlari "uyan tembel insan... kalkip ders calisacaksin daha! sinavi unutma!" diye uyandirilmanin nesi iyi olabilir.

bunu dusundum.

sonra dedim, iyilik skalasi 1den 10'a kadar uzaniyor ve 10 "en iyi"yi gosteriyorsa, 8,5 veriyorum bu duruma. kirik puanlar da sadece uyandirilma sebebinin sinavla bagdasiyor olmasindan kaynaklaniyor.

bir uyandiranim da var diyor, "hahhayt" diye şuh bir kahkaha atip, elimi belime dayayip seke seke uzaklasiyorum.

* selcüt ben yukari gidiyorum, sen de asagi in bakalim orta yolda bulusabilecek miyiz? eh görmüyor musun koskocaman egim var canim..! ;) *

20 Haziran 2005

190605

kahve icesim var.

buram buram kahve kokulari gelirken soyle alttan alttan, agzima café americano alip bir iki tur attirip, dilimle damagim arasinda tad biraksin diye bastirip yutasim var. sonra "nam nam" diye sesler cikarip guzelmis hakikaten diyesim. karsimdakine gulucukler atasim var.

simdi 1-2-3'e kadar sayiyoruz. eksenimiz etrafinda bir tam tur atiyoruz. topuklari birbirine vuruyoruz. hop hop hop.

mutlu olasim var.

*mutlu olasim var.*

16 Haziran 2005

150605

sabahleyin n'sync mirildanarak uyandiysaniz, geceleyin ruyanizda mtv acik kalmis olabilir. oraniz buraniz agriyorsa pencereyi de kontrol edin hazir baslamisken.

pencerem acik, nick cave mirildanirken, justin timberlake'in ruyama tecavuz etmesi cok sinir bozucu. sirtim da agriyor hem. üc günde bes finale girerek tavan yapmaya calisirken kendi capimda, durup da uyudugum iki-uc saatte enterasan aktiviteler de yapmak istemiyorum kuzum. uyumak istiyorum. evet bundan. bundan. bundan. aferin.

dislerimi sıkıyormusum geceleri, sabahlari eklem agrilariyla uyaniyormusum, yorgunluktan ölüp bitiyormusum, dönüp duruyor bir türlü rahat edemiyormusum, kapimin kolunu kirmisim, gece uyanip su icmeye gidemiyormusum, bogazim kuruyormus kuruyormus ama soyleyemiyormusum.

bir bruksizm* hastasina "az kaldi, disini sık. ama pdl**ne zarar vermeden" deme kuzum. deme. deme. evet boyle.
belki implant cakmani istiyorumdur.
tam buraya. iste burasi.

* dis sıkma/ gıcırdatma
** (kıs.) periodontal ligament; disleri cevreleyen ligaman.

10 Haziran 2005

100605

yatakta dört dönerken akla gelenler listeme fantastiklik parametresini baz alarak bir numaradan birsey ekledim.
guzel guzel tümörlere calismis, yatagimda kivrilip yatmistim.
2 saat sonra sabah oldu. kapiya kizkardes geldi. kizkardes tisort istiyordu. petrol yesili olsundu. dolaptan cikarip kapidan atildi. yataga geri donuldu. sol-sag-yatak neden kucuk derken, akla o kacinilmaz, o muazzam, o dehsetengiz soru geldi;

"adenomatoid odontojen tümörün radyolojik goruntusu nasildi?"
nasil unutabilirdim?
nasil affedilirdim sonra?
mavi tel mi kirmizi miydi yoksa?
***
yatak sicak. yatak kucuk.
oda soguk. masa uzak.
kalkmalisin.
***
monolokuler miydi acaba? nasil gorunuyordu ki radyolojikman.
kalkmalisin.
hayir hayir, gomuk dis vardi sanki, etrafinda da sivi...
kalkabilirsin.
alt cenede miydi... ust muydu? seviyor mu? sevmiyor mu?
kalkabilirsin biliyorum.
***
birden bire bacagimda bir tümör belirdi. disa dogru buyuyordu. once ufak bir et beni seklinde. genisliyor, yayiliyor, buyuyor, sisiyor. sonra bacagimla baglantisi cizgi haline geldi, sonra daha da ufaldi. bir sap seklinde bacagima tutunuyordu. derken "pit" dedi (evet bunu dedi) ve bacagimdan ayrildi. bu asamada dile geldim;

"bana bak tümör... simdi vücudumdan ayrilmis olabilirsin ama sunu bil ki, sen hala bana aitsin. ve beynimin uyartilari hala seni etkileyebilecek gücte."
...
"sana emrediyorum. hemen masanin yanina gidiyorsun ve bakiyorsun..."
...
"adenomatoid odontojen tümörün radyolojik goruntusune tabi ki... seninki de soru mu simdi!"

tümör masaya yaklasti, "hadi..." dedim. yaklasti ve dönüp sunu dedi;
"dit dit..." ve muzik calmaya basladi.
***
ruyamda bile mutlu sona ulasamamak ve "meger hersey bir ruyaymis" diye bitirmek can sikici... olsun... ben de hala mail bekliyorum. mutlu son?

*bu arada adenomatoid odontojen tümör, 1-3 cm capinda belli sinirli monolokuler radyolusent gorunuyormus.*

05 Haziran 2005

040605

Evet, aslinda simdi size komik seylerden bahsedebilirim. Mesela, besiktastaki durumcunun duvarinda asilan Van Gogh tablolarindan. Sunflowers deli gibi istah aciyor elbette, bunu nasil bilmezsiniz?

Literatur cevirilerinde gelinen son nokta; TDK’nin bile uretemeyecegi kadar cok “turkcelesmis” kelime meydana getirmekten bahsedebilirim. “EGTA’nın Makrofaj Adezyonundaki İnhibitör Etkisinin İn Vitro İncelenmesi” icin 10 üzerinden 9 vermek lazim. 1 puani da tahmin edilebilecegi uzre, icerdigi “incelemek” kelimesinin tamamen turkce olmasindan kiriyoruz. Şelatör, smear tabakasi, 37 derecelik nemli medyum, irigant, enfeksiyöz yapi, dekalsifikasyon, immünite, proçes aslen türkce tabirlerdir. 2006 tdk sözlügüne gireceklerinden umutluyuz.

Ama bunlardan bahsetmeyecegim, aksine alisilageldik bir yakinma sebebinin alisilagelmeyen bir versiyonunu önünüze serecegim;

Final tarihleri aciklandi. (İste tam burada durup ah-vah etmem gerekli ama...) İlk defa bu sene okulun kapanmasindan dolayi üzüntü duydum. Bir hafta daha açık olmasi icin bircok seyi verebilirdim. Simdilik sadece msn adresimi veriyorum. Bir sonraki adimda bir kahve icmeye davet edecegim. Sonrasinda sarki yazabilirim, blogumda atifta da bulunabilirim, frappe icip ortalikta takla da atabilirim, belki icmeme bile gerek kalmaz hani. Cekimler yapacagim, önce arapca, sonra farsca, en son turkce. Hint-avrupa dilleri cok zenginler, hatta bir hafta nöbet tutarsan aslen sen de iyi para kazanabilirsin. Pek bir garip.

El sallayin bana ahali. Yaniniza davet edin.

*Mutluyum bugün*

30 Mayıs 2005

290505

yere oturup, seyyar gozluk saticisindan bir gunes gozlugu alip onume mendil acip ve flas der ve palahniuk'culuk oynayip bagirirdim;
flas!
bana komedi ver.
buyudum ve kendime ait gunes gozlugum var. oturup bir vapurun yan tarafinda kitabimi okurken aklima geliyor. komik degil miydik?

*degil miydik?*

28 Mayıs 2005

270505

kendimi enayi gibi hissetmeye basladim. bakin bayim, bu cok sik gelmez basima.
otobüste yer veriyorsam size beyfendi, oturacaksiniz. siz oturduktan sonra, ben de itis tikis otobuste anca kapi önünde yer bulabilmissem dikilirim. inerken bana carptiginiz icin özür dilemeniz ve yer verdigim icin de tesekkür etmeniz gerekirken dönüp "kapinin önünü tikamislar" derseniz, agziniza o laflari tikamak isteyebilirim. cinnet gecirdigimden degil. cekip gittigimden degil. ben özgürüm de diyebilirim.

ve sen kücük bayan,
her sene protez finalinde ayni model üzerine parsiyel protez yapildigini bildigimden ve bende bu model fazla oldugundan sana bunu veriyorsam cöpe atip bana "ama digerlerine haksizlik" demen senin safligini degil salakligini gösterir. üzgünüm, yedekten de olsa bu kontenjandan kisileri almiyorum cidarima. uza.

siradaki...

kimsenin sevgilisinin ödevini yapmak icin gece 2den sabah 6ya kadar literatür ceviremem. ingilizcem cok iyi, kahretsin. simdi hepiniz toplasin ve kanon yaparak bana zuhal olcay verin, sen bana fazla iyisin deyin. tiz sesleri beyler cikarsin, pesleri bayanlar. susun sonra, fazla pas yapiyorsunuz. demir sülfat bosaltip kanamanizi durdurabilir miyim mesela? ter bezlerimi daraltan gazi üstünüze boca etsem, bir daha sizin icin ter dökmek istemedigimi anlatabilir miyim misralarimda? dokunabilir misiniz ter bezlerime ellerinizle?

*bana kin ver.
bana öfke ver.
bana tolerans ver.

23 Mayıs 2005

220505

fizyolojikman endorfine susamis bitter bunyeli cikolata bedenin fermuarlarini indirip iteklesek hani samanlikta basip, alttan da alsak hos olmaz miydi?

carsambaya ortodontiden tel projemi teslim etmem gerekiyor. ama aylarca dusunmeme ragmen ne yapacagima karar veremedim. bir jester yapayim dedim, sonra zor geldi tabi. telden cin ali'ye top attiramayan yapi, isiga da ilik sut iciremedi. sonunda balkondan bakarken "bogaz koprusu" yapayim, bir de altunizade tabelasi koyarim asya tarafina dedim.

balkondan bakip ortakoyu seyredisimin son demlerindeyim. abuk subuk bir yerlere mustakil evlere gidiyorum. iniyorum dag basindan done done diye sarki soylerken samimiydim hep. bundan sonra daglari deldim, colleri astim'a terfi ediyorum.
okulum, evden 2 saat cekermis. fatima kargalar bisiylerini yemeden yola koyulacakmis. ama ne hos, artik sizlere degistirdigim 4ncü vasitadan da seslenebilirim. sabahlari agiz kokusu yaninda goz capagi incelemesi yaparak, ferdlerin kac saat uyuduklarini da kesfedebilirim (geceki mönünün yanisira).

pollyanna aslen misirdaki halamdan bana miras kalan tek seydi. ganimetleri paylasabiliriz isterseniz. bana kafa kol verin, sabah sabah cok asabi olabiliyorum.

aromali caylari hic sevmiyorum. laktoza intolerant bir vucudum var ve suttozu da reflü yapiyor.

20 Mayıs 2005

190505

kiyametin kucuk alametlerini siralayin bana dostlar;

acaba otobuste brosur dagitilmasi bundan midir? tanimadiginiz bir insanla yangin merdiveninde 45 dakika cene calmaniz? biskuvi uzattiginiz bir temizlik görevlisinin "biskuvin de bayatmis peh!" demesi? bilmemkac senelik kuaförünüzün sacinizi ilk defa istediginizden "kisa" kesmesi ve sonra da "e modelde de boyleydi" diye cikismasi? cebinizdeki 5 milyonun teorikte sizi 1 hafta idare etmesi gerekmesi? ilginc bir sekilde etrafta "retail therapy!" diye volta hatta nara atmaniz? erkek kardesinizin, 6 senelik gitarinizi balkondan asagi atip tuz-buz etmesi ve ustune sadece "tuz-buz" diyebilmeniz? son 1 ayda ders kitabi disinda kitap/dergi vb'ne el atmamis olmaniz? aa final döneminde ev tasimak da buna dahil midir peki? horoskop haritalari hakkinizda soyle-boyle diyorsa, suratinizda alik bir ifadeyle dolaniyorsaniz, pc'niz kendi hegomonyasini ilan ettiyse, etraftaki brosurleri okuyup "cumhuriyet ne demekti ya" diyorsaniz, sonra cumhur ve iyet diye eke-köke ayiriyorsaniz ve icinizde öss ye girme aski doguyorsa, "aah simdi istanbulda olmak vardi anasini satayim" derken taksim meydaninda dikildiginizi farkediyorsaniz gunesin batidan dogmasini beklemenize gerek yoktur.

her sabah soldan kalkiyorum, "sirit" demeyin, "333" derken bile fotojenik degilim.

15 Mayıs 2005

140505

sinavlarim dun itibariyle sona erdi. yakin zamanda sinav sonuclarimin tamamen aciklanmasiyla birlikte buraya yazarim. sonra hesaplama yapariz;
(ilk vize + ikinci vize) . 40% + final x 60% >= 60
iste butun hesaplama bu.
tum sene boyunca bunun icin calisiyorsun. ilk iki vize sonucunun ortalamasi 58 ve ustu olmazsa final sinavina baraj notu olan 60'tan giremiyorsun. kafa karistirici mi? ah hayir. sinav doneminin bana kazandirdigi bazi istatistikler veriler daha oldu. mesela;
4 hafta icerisinde 12 yazili, 1 sözlü sinav oldum.
haftasonlari haric toplam 82 saat uyudum.
76 dise kanal actim, bunlardan 32 tanesinin kanallarini doldurdum.
96 adet periapikal radyograf cektim.
4 röntgen dosyasi kullandim.
30 preparata baktim.
3 hastanin distaslarini temizledim.
toplamda 12 dolgu yaptim.
aletlerimi 13 kere sterilizatore verdim.
17 kere hastalara telefon ettim.
6 kere hastalara "paranizi ödeyin" dedim.
2 kere agri kesici ictim.
63 fincan kahve ictim.
29 bardak cay ictim.
17 bar cikolata tükettim.
85 kere otobuse bindim.
1 kere cep telefonumu evde unuttum. (telefon kartim yanimdaydi.)
1 kere cuzdanimi evde unuttum. (cep telefonum yanimdaydi.)
1 kere kalbimi unuttum. (aklim yanimdaydi.)
358 kere "of" cektim. (331'i okul yuzundendi.)
504 kere de "sikildim" dedim. (504'u okul yuzundendi.)
gunde ortalama 4 kere alarm kurdum.
haftada sadece 2 kere ram'e ulasabilen uyku uyudum.
haftada sadece 2 kere ruya gördüm.
birinde bana imidazol veriyorlardi.
digerinde vitalite testi yapiyordum.
tekrar ediyorum;
hafif palpasyonlari tolere edebilirim.
vitalite testine gelemem. yasiyorum.

08 Mayıs 2005

070505

bir suredir internet ustunde beni goremeyip ozleyenleriniz, ne yapiyor bu kizcagiz diyenlerinize ithafen hazirlanmis bir adet yazidir su asagida goreceginiz.

mesgulüm.

heheh.

olay su ki, son 5 gun icerisinde 4 adet sinav, 2 adet hasta detertraji, sinavlar, ödev teslimi, ceviri ve benzerleriyle ugrastim. hatta öyle ki 5 gunde toplam 12 saat uyuyarak rekora dogru kosar adimlarla ilerlemekteydim.

öyle ki dün gece müdahil oldugum konserin ilk yarisinda ara ara esnememi gizlemek adina dudaklarimi kapali tutarken burun kanatlarimin genisledigini hissediyordum. allahtan alandaki tek esneyen ben degildim. skeet ulrich arkadasimiz da kolpa esnemeler ve bayik gozlerle eslik ediyordu duruma. ilk yarisi pek icacici olmayan, teknik aksakliklarla dolu konserin ikinci yarisinda gercekten eglendim.
konserin ortalik yerinde nokibey üzerinden elini uzatip elimi sikan, konser sirasinda slow sarkilarda elele tutusup eslik etmemizi saglayan ve konser sonunda ortam durulunca tanistigim isvecli sevimli hatun johanna'nin, pain of salvation vokali daniel gildenlow'un karisi cikmasi da pek eglenceli bir tesadüftü. kuzey insanlari belki de o kadar soguk degil!

evet iste hersey bu kadar. eve gelip biraz hamam böcegi avladik gece gece. havuz tadilatta da...

30 Nisan 2005

290405

tarihi atin bir köseye;

28 nisan 2005.

09:00 - cerrahî dersi iptal.
10:00 - periodontoloji dersi tam 12de bitti.
12:00 - 12:15'e kadar bir bisküvi paketi ve kapucinoyla muamele olduktan sonra, yoldan gecen bir iletisim ögrencisine bisküvilerin geri kalanini vererek 4ncü kata ciktim. ilk hastami aldim.
13:30 - diger hastam geldi.
15:00 - bu hastayi da azad ettim. klinik yoklamasina imzami atip, alt binada endodontiden kanal tedavisi ödevlerimin (dislerin...) röntgenlerini cektim. tekrar geri dönüp 5nci katta bu röntgenleri banyo ettim. asistandan onay almak icin asagi geri indim. asistan kartini unutmus. 5nci kata geri ciktim. islerin sadece yarisina onay verdi. geri kalanlar repete (tekrar)...
18:00 - eve geldim.
18:30 - ertesi gunku sinava calismaya basladim. arada yemek molasiyla birlikte 22:30da konularin yarisini bitirdim.
22:30 - repeteleri düzenlemeye basladim. (29 nisanin karasularini ihlale basladik.)
02:00 - repeteleri bir köseye biraktim. bir tost yedim. kahve ictim. sinav icin geri kalan yariyi calismaya basladim.
04:30 - yattim.
06:00 - kalktim. 1 saat sinav konularini tekrar ettim.
07:30 - evden ciktim. sinava girdim, sinavdan sonra yine bisküvi paketinin arta kalani hediye edilmis ve kapucino elimde olmak suretiyle röntgenleri cektim. banyo ettim. geri kalan onaylari aldim.
13:30 - günün ücüncü dersine girdim.
17:00 - eve geldim. sirilsiklam oldum.

bu gece dislerin kanallari dolduracagim ve yarin acik bir dishekimi bulup röntgenleri cekecegim. haftaya 4 sinavim, 1 cevirim, 1 ödev teslimim ve 2 klinik nöbetim var.
izninizle size sunu diyecegim;

dilbert

*tatlim, mayisin 1'ine kadar kola kotasi koyuyorum sana.*

26 Nisan 2005

250405

kasiyerlik ince is.
bugun ihlamurderedeki migrostan, elimde sisesi guzel gazli bir icecekle cikmayi hayal ederken, gercekten gaz"li" bir icecegi kastetmistim. barkotu okutulmak üzre önce sag, sonra sol, sonra kafa üstü (vertikal, horizontal, transseptal, sagittal...) poziyonlara sokulan ve en sonunda "0,65" yazisi ciktiginda "bunun icin deger miydi!" dememe sebebiyet veren, gazi kacmis bir icecegi degil... soguk oralet kivaminda portakal suyumsusu icmek de cok eglenceli degil.

sinavlarin, bana her devirde getirdigi yeni bir icecek oluyor muhakkak. gazi kacmis portakal esansli musluk suyu bunlardan biri degil elbette. olaya ilk el attigimda nescafe hos görünüyordu, sonra bilimum esansli caylar, reflü, enerji icecekleri, tasikardi, buzlu caylar, diürez... derken artik bazi seylere kota getirmeye karar verdim.
buyrun, iste burasindan yakilacak bir liste;
gece yarisinda yapilmamasi gerekenler;

- ders calisirken uyumak
- uyumamak icin dis fircalamak
- karninin aciktigini düsünmek
- gece gece kalbine inmek
- ayran icmek
- süt icmek
- inme gecirdikten sonra üstüne soguk su icmek...

simdi duyar gibiyim. bu sinav döneminde hangi icecegi kesfettigimi soruyorsunuz.

*buz gibi soguk su.*

25 Nisan 2005

240405

bugun sex and the city'nin eski bölümlerinden bir tanesi yayinlaniyordu. carrie ile mr.big'in ilk karsilasma anlari. tabii ki, olaylarin sonucunu bilen her turk veledi gibi, köseyi dönmeden evvel kurbana "dur, sakin dönme!" diyesim geldi. tuttum kendimi. elimde cay vardi zaten.

bazen böyle bile bile lades diyesi geliyor olabilir insanin. sabah uyandiginizda akliniza gelen ilk kisi, aslinda aklinizdan gecmesi gereken son kisi de olabilir. ama düsününce, eger gülümsüyorsaniz, kimin umrunda?

zaten carrie, mr. big'le sonunu önceden biliyor olsaydi da o köseyi dönerdi.

*ben de yatakta döndüm.*

update bilgi: belki de dönmezdi. kahretsin. neden tv'dekiler bizleri duyamiyor. hı? hı?!